13 Ocak 2008 Pazar

UYANIŞLAR

Prof. Dr. Sayın Cem Sungur un 9-Kasım-2007 günü Cumhuriyet Gazetesi Ankara Ekinde çıkan yazısı

Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde Viyana’dan başlayan bir salgın bir çok kişiyi etkilemişti. 1917’de birden bire başlayan bu salgın daha sonra başladığı gibi 1928’de aniden ortadan kayboldu. Salgın sıraında enfeksiyondan ve ilişkili sağlık sorunlarından yaklaşık 5 milyon kişi öldü. Beyin dokularında enfeksiyona neden olan bu hastalıktan (ansefalit letarjika) kurtulabilenlerde iz olarak bir çok nörolojik sorun geride kaldı. Bazı hastalar konuşma ve hareket yeteneklerini kaybedip sanki bir heykele dönüşüyorlardı. Enfeksiyonun akut döneminde bazı hastalar koma haline geçip o şekilde kalıyorlardı. Enfeksiyona hangi mikroorganizmanın neden olduğu konusunda değişik görüşler ortaya atıldı. Bir görüşe göre, “ansefalit letarjika” adı verilen bu durum aslında, aynı yıllarda dünyayı kasıp kavuran İspanyol gribinin bir komplikasyonuydu. Hastalık ortaya çıktığında ne yapılırsa yapılsın hastayı denetim altında tutmak mümkün olmuyordu.



Aslen İngiltere doğumlu olan bir nörolog olan Dr. Oliver Sacks New York dışındaki Beth Abraham Hastanesine bağlı bir enstitü olan Mount Carmel’de çalışıyordu. Enstitüde beyin enfeksiyonu (ansefalit) sonucunde Pakinson hastalığına benzeyen sorunları olan tam 80 hastası vardı. Bu sorun onların her türlü davranışlarını etkiliyordu; adeta kitlenmiş gibiydiler. O dönemde Parkinson hastalarında mucize yaratan bir ilaç olan levodopa’yı bu hasta grubunda denemeye karar verdi. Tedavi sırasında hastalardaki gelişmeler ve kendi izlenimleri ile igili ayrıntılı kayıtlar tuttu. Bu kayıtlar çok uzun süre iç dünyalarında kilitlenmiş olan bu hastaların ilaca yanıt verdikleri zaman yaşadıkları deneyimin her zaman peri masalı niteliğinde olmadığını gösteriyor. Erkek hastalardan birisi tedaviye başlangıçta çok iyi yanıt verip, ilk 6 haftada hayatında kendini hiç bu kadar iyi hissetmediğini belirtmesine karşın, daha sonra ilacın çok küçük dozlarında bile çok şiddetli yan etkiler yaşamaya başladı. Başka bir hasta, yine başlangıçta çok olumlu bir klinik seyir gösterirken daha sonra birden saldırganlaşmaya başladı. Bir ayakkabı tamircisinde işe başlatılınca psikolojik sorunları giderilmiş oldu ve levodopa tedavisine devam etti. 1926 yılında henüz 21 yaşında bir genç kızken hastalığa yakalanan bir başka hasta, 1969’da uyandığında bu zaman farkına uyum sağlayamadı ve 1926’da yaşamaya devam etmeyi tercih etti, levodopaya yanıt vermemeye başladı.



Dr. Sacks hastalarına sadece ilacı dikkatli bir şekilde vermedi, aynı zamanda onlar hakkında kaygılandı. Sürekli destek sağladı ve ayrıntlı notlar aldı. Değişik sağlık sorunlarında kullanılan tedavilere verilen yanıtın son derece karmaşık olduğu; çevresel, psikolojik ve sosyal bir çok etkenin tedaviye verilen yanıtın önemli belirleyicileri olduğu Dr. Sacks’in tuttuğu ayrıntılı notlardan bir kez daha açık bir şekilde anlaşıldı. Başka bir deyişle “tedavi etmek” hastalara yeni bir ilaç vermekten ibaret değildi.



Dr. Sacks’in bu kayıtları sanat dünyasında da yansımalarını buldu. Anılarının yer aldığı “Uyanışlar”(Awakenings) adlı kitaptan yola çıkılarak aynı adı taşıyan bir film gerçekleştirildi. Penny Marshal’ın yönetmenliğini yaptığı bu filmde Robert DeNiro ve Robin Willams önemli rolleri paylaştı.



Benzer bir olay bir hafta önce İngiltere’de yaşandı. 2001 yılında aniden komaya giren ve şu anda 23 yaşında olan bir genç kadına Kent şehrinde deneysel bir uyku ilacı olan Zolpidem verilmeye başlanınca uyanma belirtileri gözlendi. Artık kendisi nefes alabiliyor, kokusu belirgin olan besinlere karşı reaksiyon gösteriyor ve odasının içindeki eşyaları gözleri ile izleyebiliyor. Annesi ilacı aldığı zaman kızının hatlarının gevşediğini ve kendisi ile bir çeşit iletişim kurabildiklerini söylüyor. Doktorlar ise bu iyileşme süresinin yıllar sürebileceğini ve çok dikkatli bir desteğe gereksinim olduğunu söyleyerek ihtiyatlı davranıyorlar.



1994’de kamyon çarpması sonucu komaya giren Güney Afrikalı bisikletçinin bir daha kendine gelemeyeceği düşünülüyordu. Kazadan 5 yıl sonra, hastanın huzursuz olduğunu düşünen hemşireleri ona Zolpidem verdiler. Uykuya dalacağını düşünürken 25 dakika sonra aniden uyanan hasta “merhaba anne” dedi. Bu tarihten sonra ilaçla ilgili bir araştırma yürütülmesine karar verildi. Kent şehrindeki genç kadın, 360 araştrıma hastasından birisi. Daha önce Zolpidem verilen 200 hastanın büyük çoğunluğu “bitkisel hayat”ta olan bireyler, inme geçirmiş olan hastalar daha az sayıda. Bu hastaları % 60’ına bir çeşit olumlu yanıt alındığı söyleniyor. Umut tacirliği yapmamamk için son derece dikkatli bir şekilde yürütülen bu yeni klinik çalışma başlatılmış durumda. Özellikle ilaç üretici firma, bazı bildirilmlerin abartılı ve yanıltıcı olduğunu ve bu nedenle klinik çalışmanın sonuçlanması gerektiğini açıklıyorlar.


Dünyadaki binlerce hastanın yakınları Zolpidem çalışmasının sonuçlarını merakla ve sabırsızlıkla bekliyorlar. Ancak bu hastaların beyin fonksiyonlarını geri kazanmalarının “uykudan uyanmak” kadar basit bir olay olmayacağını biliyoruz. Nasıl bir süreç yaşanacağını ve eğer günün birinde uyanırlarsa gerekecek destekleri öğrenmek isteyenler “Uyanışlar”ı bir kez daha okuyabilir veya izleyebilirler

0 yorum: