13 Ocak 2008 Pazar

İNTİHAR

Tüm ölümlerin % 0.4-0.9 unu oluşturan intihar (öz kıyım) davranışı kişiyi ve çevresini etkilemesi yanında , sonraki nesiller ve toplum üzerindeki etkileri nedeniyle büyük bir toplumsal sorundur. Tüm dünya çapında her gün yaklaşık bin kişi öz kıyım gerçekleştirmektedir. Erkeklerin kadınlardan daha çok intiharı gerçekleştirdiği saptanmıştır. Sonuçlara göre erkeklerde 2-7 kat daha fazla öz kıyıma rastlanmıştır. Erkekler daha şiddetli metotlar (asılma, kendini silahla vurma gibi) yeğlerken, kadınların ilaç ve boğulmayı seçtikleri gözlenmiştir. Etnik gruplar ve azınlık konumunda olanlar birbirlerine daha bağlı olduklarından daha az öz kıyıma yönelirken, göçmenler henüz ortama alışamadıkları için daha yüksek oranlara sahiptirler.

Acı ve düşündürücü olan şey, kişinin bu eylem öncesinde kendisi için olası ağırlaşan tehlikeyi fark etmesi ve bunu kendi beden dili ya da sözel ifadesiyle açıklamasıdır. Bazı vakalarda birey ‘ beni tek başıma bırakmayın, çocuklarıma ya da kendime bir şey yapmaktan korkuyorum’ seklinde uyarı mesajları verebilmekte, pencere kenarları, ecza dolaplarının bulunduğu mekanlara yakın durabilmekte, değerli ve kendince manevi değeri olan şeyleri çevresindekilere verebilmekte, artan yoğunlukta hayatın anlamsızlığından bahsedebilmekte ve tehlikeli eylemleri birer birer deneyebilmektedir. ‘ Selvi gibi ümitler birer iğdeye dönmüş’, intihar dışında yapacak hiçbir şey kalmadığı düşüncesi bilince hakim olmuş, yaşanan her saatin acı , günah ve sorunları arttırmaktan başka bir işe yaramayacağı şeklindeki yaklaşımlar çoğu öz kıyım durumunda görülebilmektedir. Ancak buna rağmen bazı durumlarda gereken adımlar atılamayabilmektedir.

Kişi intiharı sorunlarını giderici, çare bulamadığı acılarını dindirmeye yarayan, katlanamayacağı sonuçları yaşamamasını sağlayıp, daha önce bulamadığı huzur ortamını getirecek bir çözüm olarak görür. Bireyde olum, mezara konmak ve hayata son vermenin sonrasına ait düşünceler bulunmamaktadır.

İntihar girişimlerinde bulunan kişilerin kendilerini ezen, görmemezlikten gelen, kendileri ile ilgili istek, karar ve seçimlerine kulak vermeyen ebeveynlerden; güvenlerini sarsan, kendilerini yüzüstü bırakan arkadaşlardan bahsettikleri gözlenmiştir. Bu durumdaki kişiler kendilerini işe yaramaz, kullanılmış, günahkar , cezalandırılmayı hak etmiş kişiler olarak görebilmektedirler. Bireyler kendilerinin görüş ve duygularının ,daha doğrusu kişiliklerinin değiştiğini görebilmekte ve aklini kaybetme, kendi denetimlerini kaybetme gibi korkular yasayabilmekte ‘o ben gitti ,başka bir ben geldi kendimi tanıyamıyorum’ seklinde konuşabilmektedirler.

Genel olarak intihar davranışlarında ölmek düşüncesi yanında daha iyi şartlarda yasamak yolunda bir kararsızlık ta bulunabilmektedir. Bu nedenle yüksek bir yerden atlamadan önce beklenmekte olduğu düşünülmektedir.

Kişinin kendini topluma ait , onun bir parçası olarak görmesi, çevresinin kendinin arkasında olduğu, sorumluluğu altında onun yardımına muhtaç kişilerin olduğu , bu eylemin günah olduğu düşüncesi, kendine maddi ya da manevi olarak destekçi güçlerin bulunduğu inancı öz kıyımların önüne geçebilmektedir.

Öz kıyım (intihar) riskini arttıran etmenler:
İlkbahar ve yaz mevsiminin başlangıç ayları daha yüksek Öz kıyım sayılarına sahiptir.Üniversite eğitimi almışlarda, daha düşük eğitim düzeyine sahip olanlara göre , daha yüksek intihar oranına rastlandığı gözlenmiştir. Müzisyenler, hekimler ve diş hekimleri, hukukçular, sigorta sektöründe çalışanlarda daha yüksek oranlar gözlenmektedir. Kişinin esinden ayrılmış olması ya da esin olmuş olması da riski arttırmaktadır. Bekarlarda evlilere göre 2; boşanmış, ayrılmış ya da esini kaybetmiş kimselerde evliklere göre 4 kat daha çok oranda öz kıyıma rastlanmaktadır. Şehir ortamında yasamak ta ayni şekilde riski yükseltmektedir. Bireyin yas grubu da intiharda önemli bir öğedir. Erkeklerde 45 yas, kadınlarda 55 yas sonrası Öz kıyım oranları artmaktadır. Ayrıca Öz kıyım riski yüksekliği erişkinliğe geçiş yılları ve eğitim, mesleğe başlangıç, ilk evlilik donemi yılları olan 15-25 yas döneminde de ikinci bir zirve oluşturmaktadır. Bir kez intiharı denemiş kişilerde intihar riski artmaktadır. Bir iste çalışmamak ya da son zamanlarda iflas etmek, isten çıkarılmak, cezaevine konma gibi durumlar da Öz kıyım olasılığını yükseltmektedir. Bireyin bir psikiyatrik hastalığının olusu ya da tedavi olunamaz bir rahatsızlığın varlığı da riski çoğaltmaktadır. Buna trajik bir örnek olarak gecen yıllarda gazetelerde gördüğüm bir haberi verebilirim. Ailesi tarafından doktora götürülen ortaöğretim dönemindeki bir kız öğrenciye anemi ( kansızlık) teşhisi konur. Bu teşhisi sözcüklerin benzerliği nedeniyle lösemi ( kan kanseri ) ile karıştıran genç kız bu nedenle hayatına kıyar.

İntihar ve vücutsal hastalıklar :
Yapılan çalışmalara göre Öz kıyım gerçekleştirenlerin % 25-75 inde vücutsal hastalıklara rastlanmıştır. Kanser hastası erkeklerin % 50 sinin teşhis konduktan 1 yıl içinde öz kıyım ile hayatlarını sonlandırabildikleri saptanmıştır. Göğüs ve genital sistem kanseri olan kadınlarda % 70 gibi yüksek bir oranda intihar gözlenmiştir.

1- İntihar eğiliminin yüksek olduğu merkezi sinir sistemi hastalıkları: Epilepsi (sara hastalığı), MS (multipl skleroz), kafa yaralanması, kalp-damar hastalığı, Huntington hastalığı, demans (bunama), AIDS. Tüm bu rahatsızlıklarda depresyona yüksek bir oranda rastlanmaktadır.
2- İntihar eğiliminin yüksek olduğu endokrin sistem hastalıkları: Cushing hastalığı, anoreksiya nervosa, Klinefelter sendromu, porfiri. Bu gruptaki hastalıklarda da duygu-durum bozuklukları çok gözlenmektedir.
3- İntihar eğiliminin yüksek olduğu mide-bağırsak sistemi hastalıkları: Peptik ülser ve siroz. Her iki rahatsızlık ta alkolizm ile beraber daha çok görülmektedir.
4- İntihar eğiliminin yüksek olduğu urogenital sistem sorunları: Prostat büyümesi, hemodiyaliz uygulanması. Her iki durumda da duygu-durum bozuklukları gözlenebilmektedir.

İntihar ve psikiyatrik hastalıklar:
Psikiyatrik bir rahatsızlığı olanların olmayanlara göre öz kıyım riskinin 3-12 kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.Yapılan çalışmaların sonuçlarına göre öz kıyım gerçekleştiren kişilerin % 70 kadarında depresyon ya da alkolizme rastlanmıştır. 30 yas altındaki öz kıyımlarda madde kullanım bozuklukları ve antisosyal kişilik bozukluğu on plana çıkmaktayken,30 yas üzerinde depresyon ve beyne ait bozukluklar (defans gibi) öne geçmektedir. Psikiyatrik rahatsızlığı olan öz kıyım ile hayatına son veren kişilerin ,psikiyatrik hastalığı olmayan intihar eden kişilere göre daha genç yasta olduğu saptanmıştır.

Depresyon: Öz kıyımın en fazla görüldüğü psikiyatrik rahatsızlık depresyondur. Özellikle hastada hafifçe iyileşmenin başladığı erken tedavi dönemlerinde ve hastanede yatıp çıkmayı izleyen dönemlerde intihar riskinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Yurt dışında yapılan bir çalışmaya göre depresyonun varlığı halinde intihar görülme olasılığı, her hangi bir ruhsal hastalığı olmayanlara göre 30 kat daha çok bulunmuştur. Depresyonu olan erkeklerin kadınlara göre daha çok öz kıyım gerçekleştirdikleri gözlenmiştir. Öz kıyım denemeleri sayısı da depresyonlu kişilerde daha çoktur. Depresyonu olup öz kıyım gerçekleştirenlerin depresyonlarına ek olarak alkolizm, kişilik bozuklukları gibi başka ruhsal hastalıkları da olduğu belirlenmiştir.

Şizofreni: Ortalama % 10 oranında öz kıyıma rastlanmaktadır. Özellikle hastalığa ait yoğun belirtilerin tedavi ile azaltıldığı, kişinin işlevselliğindeki azalmanın farkında olup, depresyon el bir donem yasadığı ve daha çok hastalığın ilk yıllarında gözlenmektedir. Daha az görülen bir şekilde ise kişinin halusinasyonları kapsamında, kendisine söylendiğini düşündüğü ‘kendini at, oldur ’ seklindeki emirler nedeniyle intiharları gerçekleştirdikleri gözlenmiştir. Şizofrenik öz kıyımların % 75 inin evlenmemiş,genç yasta erkekler olduğu, % 50 sinin de daha önce öz kıyım girişimleri olduğu saptanmıştır. Hastaneden çıkıştan birkaç hafta-birkaç ay sonrasında risk yükselmektedir.

Alkolizm : Tüm intihar vakalarını % 20 sinden sorumludur. Öz kıyım gerçekleştirmiş alkolizmi olan kişilerin % 40 indi daha önceden öz kıyım girişimlerine rastlanmıştır. Erkek alkolik öz kıyımların kadınlara göre 4 kat daha fazla olduğu görülmüştür. Kişinin çevresinden uzaklaşmasını sağlayarak, çevresinin bu alışkanlığı nedeniyle kendisini artık desteklememesi ile, Kişinin beyninde uzun donemde oluşturduğu bozukluklar ve alkol almayı takiben oluşan pişmanlık ve çaresizlik düşünceleri nedeniyle intihar çok görülmektedir. Yurt dışında yapılan çalışmalara göre alkolizm gözlenen kişilerde hayat boyu öz kıyım girişimi oranı % 10-15 arasında bulunmuştur. Öz kıyım gerçekleştiren alkolizmi olan kişilerin geçmişlerinin daha zor olaylarla yüklü olduğu, anne-baba ayrılığı ya da kaybı, okul basarisizliği, is kaybı, ekonomik zorluklar ve içe kapanmanın daha çok olduğu görülmüştür. Bu bireylerin daha küçük yaslarda alkole başlayıp, son zamanlarda çok daha fazla alkol kullandıkları saptanmıştır. Alkolizmi olanlarda daha önce gerçekleştirilen intihar girişimini tekrarlama riskinin yüksek ve kullanılan Öz kıyım yöntemlerinin daha ciddi ( asma, yüksekten atlama gibi) nedeniyle daha uyanık olmak gerekmektedir.

Kişilik bozuklukları: Kişinin alkol ve madde kullanımına yönelebilmesi, daha çok çevresiyle sorunlar yasayabilmeleri, sorunlarla uygunsuz şekilde bahsetmeye çalışmaları, tedavi almak istememeleri gibi nedenlerle öz kıyım girişimleri ve sonuçlandırmaları yüksek bir orandadır. Özellikle antisosyal Kişilik bozukluğunda % 5 oranında öz kıyıma rastlanmaktadır. Bu kişilerin daha öncesinde de öz kıyım tehdit ve girişimlerine yüksek oranda başvurdukları gözlenmiştir. Cezaevlerinde genel nüfusa kıyasla 3 kat daha fazla miktarda gözlenmektedir. Ayrıca sınırda Kişilik bozukluğu, narsistik Kişilik bozukluklarında da Öz kıyım gözlenebilmektedir.
İntiharın önlemesinde dikkat edilmesi gereken durumlar:

İntihardan bahseden kişiler, hayatın anlamsızlığından bahsedenler, eşyalarını dağıtmaya başlayan, içe kapanan kişilerde dikkatli olunmalıdır. Özellikle daha önceden intihar girişimleri olanlarda bu türden sözler önemsenmelidir. Özellikle yaşlılarda intihar ile ölüm daha yoğun olduğundan, yaşlılar tek başlarına bırakılmamalı, daha yakından ilgilenilerek, yataklı tedaviye başvurulmalıdır. Yakınlarını kaybedenler, eşlerinden ve işlerinden ayrılanlar risk grubu içinde olduğundan bu kişilerle irtibat arttırılmalı, farklı bir süreç hissedilirse, kişinin yakınları ile iletişime geçilmelidir. Hastaneden yeni çıkış, depresyonun ilk dönemde tedavisini izleyen aniden yaşanan bir dinginlik hissinde dikkatler kişi üzer,ne toplanmalıdır. Çevre kişiyi destekleyici olmalı, suçlayıp, yargılamamalı, kaldıramayacağı sorumluluk ve tasaları kişiye yüklememelidir. Bu durumlar aşılamıyorsa mutlaka bir psikiyatrik tedavi ve yataklı tedavi gereklidir. Unutulmamalıdır ki intiharlar birbirlerini tetikler ve bir çığ gibi beraberinde başka intiharlara da yol açar. Birbirimizi anlamaya, sevmeye ve yardım etmeye ne kadar ihtiyacımız var değil mi? Daha sağlıklı bir toplum olmak için birbirimize destek olmaya çok , elele tutuşmaya çok gereksinmemiz var, sağlıklı ve umutlu günler dileklerimle.

0 yorum: