18 Aralık 2007 Salı

Glokom ve Tedavisi

Glokom, göz içi basıncı yüksekliği, görme alanı ve görme sinirinde kalıcı hasarlara yol açan, giderek görme keskinliğini azaltan bir hastalıktır. Tüm dünyada körlüğün önde gelen nedenlerinden biridir. Her yaşta görülebilir.

Glokom ve Göz içi Basıncı İlişkisi
Göz, ön ve arka segment olarak iki bölümden oluşur. Bu iki bölümü birbirinden ayıran yapı lenstir. Ön segment de yine ön ve arka kamara olarak iki bölümden oluşur. Bu iki bölümü ise iris dediğimiz gözün renkli tabakası ayırır. Ön kamarayı önde kornea sınırlar. Bu bölüm aköz denilen bir sıvı ile doludur. Aköz sıvısı lensin bağlantı noktalarının yakınındaki silier cisimden salgılanır, lensin ön yüzeyinden akarak ön kamaraya gelir. Burada lens ve korneanın beslenmesini sağlar. Ayrıca gözün şeklini oluşturacak basıncı meydana getirir. Bu basınca göz içi basıncı (GİB) denir. Görmenin korunması için bu basıncın belli sınırlar içinde korunması şarttır.

İnsanların çoğunda GİB 14-16 mmHg civarındadır, 10-21 mmHg değerleri normal kabul edilir, 22 ve üzerindeki değerler şüpheli veya anormaldir.
Silier cisimden salınan aköz sıvısı göz bebeğinden ön tarafa gelip iris ile korneanın birleşim yerindeki açıda trabeküler ağ denilen yapıdan süzülür. Devamlı bir döngüsü vardır. Bu döngü, göz bebeğinden geçiş esnasında ya da trabeküler ağ ve sonrasında engellenecek olursa GİB yükselmeye başlar. Artan basınç sağlam yapıya sahip gözü bir balon gibi patlatamaz. Bunun yerine en zayıf noktası olan görme sinirinin göze giriş yerine basınç yaparak sinir liflerini öldürür. Böylece kalıcı bir görme kaybı meydana gelir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi önemlidir.

Glokom çeşitleri nelerdir?
Açık açılı glokom: En sık görülen glokom tipidir. Toplumun yaklaşık %1'inde ve daha çok 40 yaşın üzerinde görülür. Erken dönemde hiç bir belirti vermez. Göz içi basıncı yavaşça yükseldiği için belirtiler yavaş bir şekilde başlar, kornea başlangıçta bulanmaz, ağrı hissedilmez. Görme yavaş yavaş kaybedildiği için geç dönemlere kadar hasta bunun farkına varmayabilir. Görme kaybının farkına varıldığı zaman da hasar kalıcı hale gelmiştir.

Açık açılı glokomda, gözün drenaj bölgesi olan trabeküler ağda henüz tam çözemediğimiz bir direnç oluşturmaktadır. Bu, kronik bir hastalıktır. Kalıtsal olma ihtimali vardır. Günümüzde kesin tedavisi yoktur, fakat eldeki imkanlarla hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir ya da durdurulabilir. İlaçların ömür boyu kullanılması gerekebilir.

Normal basınçlı glokom: Düşük basınçlı glokom olarak da bilinir. Normal GİB'na rağmen görme alanı kaybı ve görme siniri hasarı vardır. Bu kişilerde görme sinirinde bir dolaşım bozukluğu söz konusu olduğu için GİB'nın daha aşağılara çekilmesi gerekir.

Bir de bu durumun tam tersi vardır. GİB yüksek olmasına rağmen görme alanı kaybı ve görme siniri hasarı görülmez. Buna da göz hipertansiyonu denir ve tedavi gerektirmez. Ancak ileride glokoma dönüşebileceği için takip gerekir.

Açı kapanması glokomu: Kalıtsal olabilir ve aynı ailenin farklı bireylerinde aynı anda görülebilir. Asyalılarda ve hipermetroplarda daha sıktır. Bu kişilerde ön kamara normal kişilere göre daha sığdır. Kornea ve iris arasında trabeküler ağın bulunduğu açı dardır. Yaşlandıkça da lensin büyümesine bağlı olarak bu açı daha da daralır ve GİB yükselir.

Açı tamamen kapandığında ise akut glokom meydana gelir.
Akut glokomda GİB aniden yükselir. Hasta çok ağrı hisseder, hatta bulantı ve kusma olabilir. Göz kızarır, kornea bulanıklaşır. Hasta ışık çevresinde haleler görür ve görme azalır. Bu, acil bir durumdur. Tedavi geciktirilirse görüş kaybedilir. Trabeküler ağ sıkarlaşarak hastalık kronik hale geçebilir ve bu durumun tedavisi daha da zordur.

Çoğu atak karanlıkta veya stresli durumlarda meydana gelir. Zira bu durumlarda göz bebeği büyür ve açı daralır. Ayrıca göz bebeğini büyüten antidepresanlar, grip ilaçları, antihistaminikler ve bulantı ilaçları da gözde glokom krizini kolaylaştırabilir. Hafif olan ataklar ışıklı ortama geçmek veya uyumakla kendiliğinden yatışabilir. Çünkü bu durumlarda göz bebeği küçülür.

Akut atak, göz bebeğini küçülten ve aköz salgısını azaltan ilaçlarla durdurulabilir. GİB normal düzeyine indiğinde lazer iridotomi yapılması gerekir. Yani lazerle irise bir delik açılır. Böylece arka kamaradaki sıvı ön kamaraya kolayca geçebilir. Bu girişim damlayla göz uyuşturulduktan sonra yapılır ve birkaç dakika sürer. Diğer göze de tedbir amacıyla yapılabilir. Çünkü bir gözdeki açı dar olunca diğerinin de dar olma ihtimali yüksektir. Açının dar mı yoksa geniş mi olduğu gonioskopi ismi verilen bir teknikle anlaşılabilir.

Tüm açı kapanması glokomu olan kişilerde atak meydana gelmez. Bazılarında kronik açı kapanması glokomu meydana gelir ve bu durumda da belirtiler az olur. İris, drenaj bölgesini yavaşça kapatır ve skar oluşur. Skar dokusu epeyce ilerleyene kadar basınç yükselmeyebilir.

Pigmenter glokom: Bir açık açılı glokom şeklidir. Erkeklerde daha sık görülür. Genellikle 20-30 yaşlarında başlar. Miyoplarda daha sıktır. Bu kişilerde iris lense yakın olup hareketi esnasında göze renk veren pigment aköze dökülür ve trabeküler ağı tıkar. Böylece GİB yükselir.

Eksfoliasyon sendromu: İleri yaşlarda bazı kişilerde lens üzerinde saç kepeği gibi bir materyal birikir. İrisin hareketiyle bu materyal yerinden ayrılarak pigmentle birlikte drenaj kanallarını tıkar.

Neovasküler glokom: Çok ağır bir glokom şeklidir. Gözün sinir tabakasında şeker hastalığına bağlı tutulum, damar tıkanıklığı veya herhangi bir şekilde beslenmesini engelleyen bir durum olduğunda iriste anormal damarlar gelişir ve bunlar ilerleyerek açıyı örterler.

Yaralanma sonrası oluşan glokom: Göze darbe alınması, kimyasal yanıklar veya delici yaralanmalar akut veya kronik glokoma yol açabilir. Sebebi genellikle drenaj sisteminin bozulmasıyla ilgilidir. Bu nedenle göz yaralanması geçiren kişilerin belli aralıklarla kontrolden geçmesi gerekir.

Konjenital glokom: Doğuştan itibaren vardır. Birkaç ay içinde gözde belirgin bir büyüme, sulanma ve bulanıklaşma ile kendini belli eder. Erken cerrahi tedavi yapılmazsa körlükle sonlanır.

Kimler glokom riski taşır?
Öncelikle herkesin bu hastalık yönünden dikkatli olması ve düzenli kontrolden geçmesi gerekir. Fakat bazı kişiler normal topluma göre daha yüksek risk altındadırlar:

40 yaşını geçenler,
Akrabalarında glokom bulunanlar,
GİB anormal şekilde yüksek seyredenler,
Şeker hastalığı,
Yüksek miyopi,
Uzun süreli kortizon kullanımı,
Göz yaralanması,
Yüksek kan basıncı,
Şiddetli kansızlık ve şok geçirilmiş olması.

Glokom nasıl tespit edilir?
Glokomun en iyi tespit yöntemi düzenli göz muayenelerinin yapılmasıdır. Göz doktoru bu hastalığı tespit etmek için aşağıdaki muayeneleri uygular:

GİB ölçümü: Günümüzde en yaygın kullanılan iki yöntem vardır. Bunlardan birinde göz damlayla uyuşturularak alet göze değdirilir. Diğerinde ise hava ile ölçüm yapıldığı için göze herhangi bir şey damlatılmaz.

Optik sinir hasarının değerlendirilmesi: Oftalmoskop denilen bir aletle göz bebeğinden direkt olarak görme siniri değerlendirilir. Bilgisayarlı yeni bazı alet ve yöntemlerle optik sinir hasarı ve sinir lifleri tabakasının kayıpları sayısal olarak da değerlendirilebilmektedir.

Görme alanı: Görme siniri hasarını fonksiyonel olarak gösterir. Günümüzde genellikle bilgisayarlı olanı tercih edilmektedir. Bu metotta çene yarım küre şeklindeki bir cihazın önüne yerleştirilir. Işık gördükçe hastadan düğmeye basması istenir. Testin sonunda bilgisayar görme alanını kağıda basarak verir.

Gözün drenaj açısının incelenmesi: Göze gonyolens denilen özel ayna ve mercek sistemleri uygulanarak değerlendirilir.

Glokom nasıl tedavi edilir?
Glokom tedavisindeki amaç hastalığın iyileştirilmesi değildir. Çünkü öyle bir tedavi yoktur. Amaç GİB'nın kontrol altına alınarak görme kaybının engellenmesidir. Bu amaçla göz damlaları, ağızdan alınan ilaçlar, lazer, ameliyatlar veya bunların birkaçı bir arada uygulanabilir:

Göz damlaları: GİB'nın kontrol altına alınabilmesi için damlaların doktorun önerdiği şekilde düzenli olarak kullanılması gerekir. İlacın gözdeki etkisini artırmak için uygulama sonrası bir süre gözleri kapamak iyi olur. Tüm göz damlaları içerdiği koruyucu maddeler nedeniyle gözde yanma ve batma hissi yapabilir, fakat bu hisler kısa sürer.

Ağızdan alınan ilaçlar: Bazen damlalar GİB'nı kontrol altına almaya yeterli olmayabilir. Damlalardan daha fazla yan etkiye sahip olan bu ilaçlar da aköz üretimini azaltarak etkili olurlar.

İlaç kullanımında önemli bir prensip olarak doktorlarınıza mutlaka bütün kullandığınız ilaçları ve sizde meydana getirdiği yan etkileri söylemeniz gerekir.

Lazer: İlaçlarla yeterli sonuç alınamadığında, ilaçlara uyum sağlanamadığında veya üstesinden gelinemeyen yan etkiler görüldüğünde cerrahiye müracaat edilir. Lazer cerrahisi normal cerrahiye geçmeden önce bir ara basamak oluşturur. En sık yapılan uygulama trabeküloplastidir. Bu girişim 15-20 dakika sürer, acısızdır ve ameliyathane şartları olmaksızın yapılabilir. Lazer, göze delik açmaz. Drenaj kanallarını gererek etki sağlar. Lazer cerrahisi sonrası GİB, bir-iki haftada düşeceği için ilaçlara devam edilebilir. İkinci bir uygulama şekli iridotomidir. Bu girişimle açı kapanması glokomu olan kişilerde irise bir delik açılarak göz sıvısının çıkışı kolaylaştırılır.

Cerrahi tedavi: En yaygın yapılan ameliyat trabekülektomidir. Trabeküler ağın bir kısmı çıkarılır. Böylece aközün dışa akımı kolaylaştırılmış olur. Ameliyat sonrası görme eski haline birkaç haftada döner, ama ameliyat öncesi kaybedilen görme kazanılmaz. Ayrıca hastaların bir kısmında katarakt gelişebilir.

Gerek lazer, gerekse normal cerrahi sonrası bazı hastalarda yine ilaç kullanımına devam etmek gerekebilir.

Sonuç
Glokom tedavisi, hasta ve doktordan oluşan ikili bir takımla yapılır. Göz doktoru glokom tedavisini planlar, fakat ilaçları düzenli olarak kullanmak hastanın sorumluluğundadır. Doktorun bilgisi olmadan ilaç düzeninin ve miktarının değiştirilmesi sakıncalıdır.

Glokom-Baş ağrısı ilişkisi
Baş ağrısı, en sık sağlık problemlerimizden biridir. Çoğu kimse baş ağrılarının ciddi bir problem olmadığını ve sıklıkla stres, yorgunluk gibi nedenlere bağlı olduğunu düşünür. Sıklıkla baş ağrısının, gözleri yoran uygunsuz gözlüklere veya göz problemlerine bağlı olduğunu düşünülür, fakat bu doğru değildir. Yani göz yorgunluğu ve görme problemleri baş ağrılarının ana sebeplerinden değildir. Baş ağrısı-göz ilişkisine değinmekte yarar vardır.

Baş ağrılarının sebepleri nelerdir?
Sık görülen baş ağrıları aşağıdaki gruplara ayrılabilir:
Gerilim-tipi baş ağrıları;
Migren;
Baş, göz, kulak, diş vs. hastalıkları
Gerilim-tipi baş ağrıları en sık görülen grubu oluşturur. Ağrı alın, şakak, boyun veya göz çevresi gibi alanlarda hissedilebilir. Gerilim-tipi baş ağrıları, iş veya ev hayatındaki bazı sıkıntılı durumlar sonucu meydana gelebilir. İlginç bir pozisyonda uyuma veya çalışma, uzun süreli yakın görüş gerektiren iş yapma, dişleri sıkma, uyku esnasında dişleri gıcırdatma ve aşırı sakız çiğneme de bu tip baş ağrılarına neden olabilir. Bunlar genellikle geçicidir ve basit bir ağrı kesici ile kolayca giderilir. Diğer taraftan devamlı ağrı kesici kullanmak da baş ağrılarını kötüleştirir.

Migren sık görülen bir baş ağrısıdır. Migren ağrısı, baş derisinin ve beyni çevreleyen zarın kan damarlarındaki bir reaksiyonla ilişkilidir, fakat migrenin gerçek sebebi henüz bilinmemektedir. Her on kişiden birinde migren görülür. Bazı kişilerde özellikle migrene eğilim vardır ve aynı ailede geçiş gösterebilir. Küçük çocuklarda bile migren olabilir.
Migren, farklı kişilerde farklı belirtiler verebilir. Migren baş ağrısı olan pek çok kimse yanlışlıkla sinüziti olduğuna inanmaktadır. Yaygın kanaatin aksine sinüs baş ağrıları sanıldığı kadar yaygın değildir.

Göz hastalığına bağlı baş ağrıları, genellikle hastalığın olduğu tarafta göz veya kaş bölgesinde hissedilirler. Bu baş ağrılarına genellikle başka belirtiler eşlik eder:
Görme bulanıklığı;
Işıkların çevresinde haleler;
Işığa aşırı duyarlılık.
Baş ağrıları, yüksek kan basıncına bağlı olarak meydana gelebilir. Uzun süren veya tekrarlayan baş ağrıları olduğunda kan basıncını ölçmekte fayda vardır. Buna karşın kan basıncı yüksek seyredipte başı ağrımayan pek çok kişi de mevcuttur.
Beyin tümörü veya hastalığına bağlı baş ağrısı nadirdir.

Göz yorgunluğuna bağlı baş ağrısı olur mu?
Uzun süreli gözlerin kullanımı her türlü baş ağrısını artırır, fakat göz yorgunluğuna bağlı baş ağrısı ancak gözlerin çok uzun süre kullanımından sonra ortaya çıkar. Baş ağrıları sıklıkla gözde problem var gibi belirti verdiği için kronik baş ağrısı çeken kişiler bir göz muayenesinden geçmeyi tercih ederler. Göz ağrılarının nadiren göz hastalığı veya gözlüğe ihtiyaçtan kaynaklanmasına rağmen göz doktoru da baş ağrısının sebebini bulma konusunda yardımcı olabilir.

Göz hastalığı varsa tanısı konur ve göz doktorunuz tarafından tedavisi planlanır. Baş ağrısının sık olmayan bir sebebi varsa daha ileri tetkik ve uygun uzmana sevk gerekebilir.

Baş ağrısı yaygın bir problem olduğu için, kronik ve tekrarlayan baş ağrısı olduğunda detaylı bir muayeneden geçirilmeniz önerilir. Bazı olgularda göz muayenesi olmak da gerekebilir. Baş ağrısı olduğunda glokomdan fazla şüphelenilmez, çünkü ani yükselen göz içi basıncı daha çok gözde ağrı yapar.

0 yorum: