25 Aralık 2007 Salı

Türkiye GDO

ürkiye işin neresinde? GDO'lar veya GDO'lu ürünler 13 ülkede 60 milyon hektar arazide üretiliyor. Bu üretimin büyük bölümü ABD, Kanada, Arjantin ve Çin'de gerçekleşiyor. Komşuda pişer de bize düşmez mi? Biz de tabii ki küreselleşmenin 'nimetlerinden' faydalanıyoruz. Türkiye'de 1998 yılından beri patates, mısır ve pamukta deneme amacıyla transgenik bitkiler üretiliyor. Bu deneme ekimlerinin bile ne büyük tehlikeler oluşturduğu ortada. ABD'de genetik yapısıyla oynanmış tarlaların çevresinde, elli metre genişliğinde ekilmemiş toprak şeritleri bırakılıyor. Böyle olduğu halde yapılan son testler tozlaşmanın 4.5 km'ye kadar uzandığını gösteriyor. Hatta kimi iddialara göre tozlaşma 10 km ötedeki alanları dahi etkileyebiliyor. Bizde kimse bu işlerle ilgilenmediği için, herhangi bir denetim söz konusu değil. Dolayısıyla bu ürünlerin kendi yerel çeşitlerimizi tehdit etmesi, tozlaşma yoluyla, kendiliğinden yetişme yoluyla türü bozması riski çok büyük. Genetik modifikasyona uğramış mısırlar soframıza misafir oldu mu? Bunu henüz bilmiyoruz... Üstelik Türkiye'de GDO'ların biyoteknoloji ve biyogüvenilirlikleri noktasında mevzuat çalışmaları da henüz çok yeni. Özelikle gümrük kapılarında GDO'ların tespiti yapılamıyor. Bu konuda çalışan tek kurum, sadece Ankara İl Kontrol Laboratuarı. Bu tür ürünlerin ithalatında, ürünlerin etiketli olup olmadığını anlamak da mümkün değil. Örneğin Amerika'nın etiketleme zorunluluğu yok ve oradan gelenleri mutlaka incelemek gerekiyor. Biyogüvenlik Koordinasyon Komitesi'nden Prof. Dr. Turhan Uslu'nun verdiği rakamlara göre; 2002'de ABD ve Arjantin'den ithal edilen soya fasulyesi, soya yağı, soya küspesi, mısır ve mısır yağında, toplam ithalatın %73'ünü GDO ürünleri oluşturuyor. Batı'da çevreci akımların mücadeleleri sonucunda, GDO'lu ürünlerin ekimi ve ülkeye sokulması, ciddi engellerle karşılaşıyor. AB mevzuatı ile karşılaştırıldığında bu ürünlerin üretimi, ihracatı, ithalatı bakımından Türkiye'de herhangi bir hukuksal gelişme olmadığı görülüyor. Ayrıca her şey kapalı kapılar ardında cereyan ediyor. Ne tüketici, ne de üretici bu konuda bilinçlendirilmiş değil. Oysa GDO'ların doğal çeşitliliğe, insan sağlığına zararları çok açık. Ticaretin serbestleştirilmesi AB'ye üyelikten sonra bir zorunluluk olacak. Yani ticarete konu olan biyoteknoloji ürünleri de Türkiye'ye gelebilecek. Örneğin, transgenik buğday çeşitlerini buğdayın anavatanı olan Türkiye'de üretmeye başladığımız zaman genetik kaynaklarımızı büyük bir tehdit altına sokmuş olacağız. Türkiye'de hukuki boyut Biyoteknoloji, canlılar üzerinde patent hakkı iddia edilmesinin önünü açıyor. Türkiye'nin de bu süreçte kendi hukuki düzenlemelerini oluşturması gerekli. Bu amaçla mutlaka Türkiye'de bir biyogüvenlik çerçeve kanunu olması gerekiyor. Anayasanın 124. maddesindeki bir hükme göre, kanun olmadan yönetmelik çıkarmak mümkün değil. Bu amaçla Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü'nün koordinatörlüğünde yürütülen bir proje kapsamında sonuçlar alındığı takdirde, ulusal biyogüvenlik çerçeve kanunu hazırlanacak. Bunun dışında, 1988'de Tarım Bakanlığı'nın hazırlamış olduğu transgeniklerle ilgili bir talimat var. (4) 8. Beş Yıllık Planda da transgenik tohumlar ile ilgili bilgiler bulunuyor. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanırken, bitkisel üretim ve tarımla ilgili bir çok ihtisas komisyonu toplandı, politika dahil, tohumculuğun içinde transgenikler de değerlendirilmek üzere özel ihtisas raporları çıktı, daha sonra plan meydana geldi. Türkiye'nin biyolojik çeşitliliği koruma konusunda imza attığı uluslararası anlaşmalar da var. 1992'de yapılan Rio Dünya Çevre Konferansı'nda imzalanan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi bunlardan biri. Sözleşme ülkemize bu konuda bazı yükümlülükler getiriyor. Yine kanun ve transgenik bitkilere ilişkin yönetmelik hazırlanmadan önce, bunun dayanağı olacak mevzuatın çıkarılması, Cartagena Protokolü'nün, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde onaylanması gerekiyor. Kanunun hazırlanmasında Türkiye açısından önemle üzerinde durulması gereken nokta, Türkiye'nin sahip olduğu biyolojik zenginliğin, yerli gen kaynaklarının korunması olmalı. Biyoteknolojik yöntemlerin GDO'lu ürünlerde yabancı genlerin doğaya karışımına neden olması, Türkiye'nin doğal zenginliği için bir tehdit oluşturuyor. Yine bu kanunda biyoteknolojik araştırmalarda uyulması gereken kurallar da belirtilmeli. AB ile ilişkilerde önemli bir çelişki daha var. GDO'lu ürünler ile ilgili en temel yaklaşım, "Gerekli olan bilgiler, doğası değiştirilmiş canlı organizmaya, bu organizmanın amaçlanan kullanımına ve olası potansiyel ve alıcı çevreye bağlı olarak her olayda değişebilir" şeklinde özetlenebilir. Oysa bu prensip ile Avrupa Birliği'nin "bir ülkede onaylanan üretim, bütün üye devletler için geçerlidir" yaklaşımı çelişiyor. AB ile müzakere sürecinde bu konunun da tartışılması gerekiyor. 9. Çözüm önerileri Bugün GDO'lu ürünler dünyada protestolora neden oluyor. Bu protestolar özellikle Hindistan, Çin, Meksika, Arjantin, Filipinler, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde yoğunlaşıyor. GDO'lara karşı en etkili mücadele türlerinden biri tüketicilerin bilinçlenmesi. Örneğin insan beslenmesinde soya fasulyesini en çok kullanan Japonya, artık GDO'ları geri çeviriyor. Orada GDO'lu soyayı kimse almak istemiyor artık. Bu yüzden Japonya'da GDO'lu soya çok ucuz. İngiltere'deki büyük gıda imalatçılarından Unilever ve Cadbury kendi üretim hatlarında GDO girdilerinin kullanımını yasaklamak konusunda anlaştılar. Unilever kendini Almanya ve İsveç'e GDO'lu olmayan ürünler sunan bir şirket olarak lanse etti. Nestle, kamuoyuna GDO içeriklerinden uzak durmaya çalışacağına, GDO'lu ürün kullanıldığında bunu etikette açıkça belirteceğine dair söz verdi. Bebek maması üreticilerinden Gerber ve Heinz, 1999'da ürünlerinde sadece GDO'lu olmayan malzemeleri kullanacaklarını açıkladı. Bazı büyük fast food zincirleri ve patates işleyicileri de GDO'lu patates almayacaklarını duyurdular. Avrupa'da da, tüketicilerin bu ürünleri tüketmekten çekinmesi, çevre örgütleriyle birlikte bunlara karşı mücadele yürütülmesi, büyük dağıtım şirketlerini GDO ürünlerini satmayı reddetmeye götürdü. Pek çok ürünün üzerinde 'bu üründe GDO kullanılmamıştır' damgası var artık. Türkiye'den tarımsal ürün ithal eden başda AB ülkeleri olmak üzere birçok ülke, Türk ihracat firmalarından "ürettiğimiz gıda ürünlerinde GDO'lu tohum kullanılmamıştır" ibaresinin deklare edilmesini istiyor. Hatta bazı alıcılar daha da ileri giderek işlenmiş tarımsal ürünlerin prosesinde kullanılan bazı yardımı malzemenin (örneğin sitrik asidin) GDO'lu olmadığına dair belge istiyorlar. Türkiye'de de GDO'lara karşı savaşımda ekoloji ve çevre örgütlerine, tüketicilere, tarım örgütlerine çok önemli görevler düşüyor... Çözüm birlikte hareket etmekten geçiyor. (5) Taleplerimiz: Türkiye'den ekolojik yaşamı üretim boyutundan sosyal boyutuna kadar bütünsel bir yaşam felsefesi olarak gören, dünyanın kötü gidişini engelleyici, alternatif bir yaşam biçimi olarak benimseyen bireyler olarak sesleniyoruz: Gelecekte ekoloji ve insanlık adına ne kadar bedel ödeteceği belli olmayan, sistemi tümüyle değiştirebilecek, çıkaracağı sağlık problemleriyle dünyanın düzenini bozacak GDO'lu ürünleri kesinlikle reddediyoruz. Bunların Türkiye'ye sokulmasının önlenmesini istiyoruz. GDO'lu tarım kendi dışındaki tüm tarım şekillerini ve özellikle ekolojik tarımı yokeden totaliter bir tekniktir. Bu nedenle GDO tohumlarının ülkemize girişi yasaklanmalı, GDO'lu tarım yapılmamalıdır. Tarımsal üretimin doğal evrelerine ve ritmine saygılı olunmalıdır. GDO'lu besinler geleneksel ve yerel beslenme kültürü ve hakkına açık bir saldırıdır. GDO'lu ürünlerin ülkeye girişinin mümkün olması durumunda ve her halükarda bu ürünlerin üzerinde "ne olduklarını" belirten "etiketlerin" olmasını istiyoruz. Tüketicinin alacağı üründe GDO olup olmadığını bilmesi, seçimini kendi insiyatifine göre yapabilmesi tüketicinin en temel hakkıdır, diye düşünüyoruz.- GDO'lu ürünlerin kullanılmış olması ihtimaline karşı GDO'lu ürün kullandığı bilinen Nestle ürünleri gibi ithal bazı ürünlerin mercek altına alınmasını, Cargill, Novartis, Zeneca, Du-Pont, Syngenta, Monsanto ve Dow Chemical gibi GDO üreticisi şirketlerin Türkiye'ye getirdiği ürünlerin mercek altına alınmasını istiyoruz. (6), (10) GDO'lu ürünlerin %98'i böcek ilacı içerdiği için Sağlık Bakanlığı'nın ilgili kuruluşlarınca denetlenmelidir. Çiftçi örgütleri, ziraat odaları gibi kurumlar GDO'lu ürünlerle mücadele kapsamında kendi aralarında memoranduma gitmelidirler. Gelecekte olası bir GDO tehlikesinde, gen tekniklerinden ve genetik olarak değiştirilmiş ürünlerden arındırılmış olan kurtarılmış bölgeler, ancak bu şekilde oluşturulabilir. (7) Ulusal Biyogüvenlik Komitesi'ne başta ekoloji-çevre örgütleri olmak üzere, ziraat odaları, tarımla ilgili tüm sivil toplum kuruluşları ve tüketici örgütleri katılmalıdır. GDO'lu tohumların ekimleriyle ilgili karşı çıkışlar ve oluşturulan memorandumlar, sadece ekolojik olarak hassas bölgelerle sınırlı olmamalıdır. (8) Genetiği değistirilmiş tarım ve yem ürünleri Türkiye'deki fiyatların çok çok altındadır. Bu fiyatlar Türk çiftçisi ve hayvancılık ile uğraşanlar için ekonomik açıdan çok cazip görünmektedir. Bu aldatmacanın karşısında gerekli bilgilendirmenin başta il ve ilçe tarım örgütleri olmak üzere ilgili kurumlarca kesinlikle yapılması, devletin ve sivil toplum örgütlerinin görevidir. Ulusal Biyogüvenlik Koordinasyon Komitesi'nin çalışmaları Mart 2004'te bitiyor, ancak projenin uzatılması kuvvetle muhtemel. Bu proje çalışmaları ile hazırlanacak yasa tasarısının ilgili bakanlıklarda (Tarım, Çevre-Orman, Sağlık, vb.) görüşülüp TBMM'ye gelmesi ve yasalaşmasının en az 4-5 yıl olduğu ifade ediliyor. Bu kanunun aciliyeti ortadadır ve en kısa sürede çıkarılması gerekmektedir. GDO'lu ürünler hakkında her ülkenin kendi önlemlerini alacağı yönündeki uyarı gereği Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Genelgesi'nin 11. ve 12. Maddelerinde belirtilen yasaklamalar geçerliliğini korumalı, bu hükümlerin aksine düzenlemelere gidilmemelidir. (4, 9) Türk Gıda Kodeksi mevzuatında GDO'lu ürünler tanımlanmalı ve insan sağlığına zararlı olduğu için yasaklanmalıdır. nsan sağlığını tehdit edecek, kamu düzenini bozacak, çevre sağlığına, ekolojik sisteme ve biyolojik çeşitliliğe zarar vereceği düşünülen buluşlara patent verilmemesi, varolan patentlerin de iptal edilmesi gündeme getirilmelidir. Genetiği değiştirilmiş tarım ve yem ürünleri için mevcut yasa, yönetmelik ve mevzuatlarımız, gümrüklerimiz, analiz için laboratuvarlarımız hazır değildir. Bu hazırlıkların bir an önce yapılması gerekmektedir. Gen kaynakları, fosil yakıta dayalı enerji sisteminin bitmesinden sonra 21. yüzyılın en büyük zenginliği olacaktır. Ülkemizin sahip olduğu gen kaynakları en önemli zenginliklerimizden biridir. Bu çerçevede devlet ve sivil toplum kuruluşları yerli gen kaynaklarının korunması ve ıslahı için kurumsallaşmalı, gen kaynaklarımız, yasalarla çok uluslu şirketlerin tehditlerine karşı korunmalıdır. ----------------------- Dipnotlar: (1) Impacts of Genetically Engineered Crops on Pesticide Use in the United States: The First Eight Years, Dr. Charles M. Benbrook Northwest Science and Environmental Policy Center Sandpoint Idaho November 25, 2003. (2) 15 Greenpeace aktivisti, Berlin'de Robert Koch Enstitüsü önünde, ellerinde bir inek iskeletiyle bir protesto gösterisinde bulundular. Ellerindeki dövizlerde "Genli Yemler Tereyağlarımızda" yazıyordu. Protestonun arkasındaki etmene gelince... Enstitü, idare tarafından bu konuda yetkili kılınmalarına rağmen, şimdiye kadar Hessen Eyaleti'ndeki bir köyde ölen 12 ineğin, ölüm nedenini hala açıklayamadı. Bu inekler, 1997-2001 yılları arasında Wölfersheim'da gen teknikleri ile değiştirilmiş mısırla beslenmişlerdi. Robert Koch Enstitüsü, Greenpeace tarafından bu besin maddelerine (gen tekniğiyle değiştirilmiş mısırlara) onay vermesi ve bu uygulamanın sonucunu görememesi nedeniyle sorumlu tutuluyor. Organizasyon, ineklerin hangi nedenlerle öldüğüne dair kesin bir açıklama bekliyor ve Syngenta firması tarafından BT176 gen teknikleriyle üretilmiş mısırların, acilen yasaklanmasını talep ediyor. (3) Almanya'da Emnid Enstitüsü tarafından 1000 Alman arasında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, kadınların özellikle %56'sının ekolojik kökenli ürünleri tüketmeyi tercih ettikleri saptandı. Erkeklerde bu oranın %39 olduğu belirlendi.Araştırmaya katılanların %48'i, özellikle meyve ve sebzelerde değişime uğramamış ürünleri tercih ettiklerini belirttiler. Et ve sucuk, salam vb yiyeceklerde bu oranın %31 civarında olduğu ortaya çıktı. Diğer besin maddelerinde ise oranlar şöyle sıralandı: yumurtada %25, ekmekte %13, meyve sularında %10, tavuk ve diğer kümes hayvanlarında %8, hububatta %6... Araştırmaya katılanların %26'sının hiçbir biçimde ekolojik ürünler satan dükkanlardan alışveriş yapmadıkları da saptandı.1999'da yapılan European Public Concerted Action Group anketinde; ankete katılanların %74'ü GDO'ların etiketlenmesi gerektiğine inandıklarını, %60'I yeni gelişmelerde kamunun da görüşünün alınmasını istediklerini, %53'ü ise mevcut düzenlemelerin kişileri korumada yetersiz kaldığını belirttiler. 1998'de İngiltere'de yapılan bir diğer çalışmada ise yanıt verenlerin %77'si GDO'lu bitkilerin ve gıdaların yasaklanması gerektiğini, %61'i ise GDO'lu gıdaları yemeyi tercih etmediklerini ifade ettiler. İngiltere ve Galler'de 265.000 üyesi olan Ulusal Kadın Enstitüleri Federasyonu'nun üyeleri üzerinde yaptığı bir ankete göre, kişilerin %98'i GDO'lar hakkında daha fazla tartışılmasını, %93'ü ise GDO'lu gıdaların etiketlenmesini istediklerini belirttiler. (4) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tohumluk İthalat Uygulama Genelgesi (1988) 11. Madde: Genetik mühendisliği yöntemleri ile elde edilmiş aktarmagenli (transgenik) bitki çeşitlerine ait tohumluklara, ürün yetiştirmede kullanma amacıyla ithal izni verilmez. Bununla beraber, yalnızca araştırma ve deneme amaçlı olmak üzere, Bakanlıkça uygun görülen bu tip tohumlukların ithaline mevzuat çerçevesinde izin verilir. 12. Madde: Gerek deneme gerekse ticari amaçla değerlendirilmek üzere yapılacak tüm aktarma genli (transgenik) olmayan bitki çeşitlerine ait tohumlukların ithalatında ise, ithalatçı firma tarafından söz konusu tohumluğun aktarmagenli olmadığının beyan ve taahhüt edilmesi gerekir. (5) Dünyada da çözüm için çiftçilerin, tüketicilerin, ilgili sivil toplum kuruluşlarının koordinasyonunda bildiriler yayınladığını görüyoruz. Örneğin yakın zamanda Meksika'daki çiftçi dernek ve topluluklarının yayınladıkları ortak deklerasyonun ana hatları şöyle özetlenebilir: 1. Genetiği değiştirilmiş tüm ürünleri reddederiz. 2. Genetik bulaşmayı legalize edecek Kongre öncesi, biyogüvenlik tasarısını reddederiz. 3. Genetik bulaşmadan, Monsanto, Syngenta, Bayer, Dow ve BASF gibi uluslararası şirketler sorumludurlar. Bunların patentlerinin lisanssız olarak kullanıldığına dair açtıkları davalar, çiftçi haklarına tecavüz anlamına geldiğinden, bu davaları reddederiz. 4. Meksika hükümeti, Tarım Hayvancılık Balıkçılık ve Gıda Bakanlığı, genetik bulaşma konusunda halkı bilgilendirmelidir. 5. Genetiği değiştirilmiş Mısırın üretim ve çevreye salımı konusundaki moratoryum sürdürülmelidir. 6. Gen bulaşmasına neden olan mısır çeşitleri başta olmak üzere tüm geni değiştirilmiş mısırların ithalatı acilen durdurulmalıdır. (6) ABD'de etiket zorunluluğu olmaması nedeniyle, ithal edilen ürünlerin üzerine bu etiketlerin yapıştırılmaması halinde, tüketiciyi hedef alan bir kampanyayla bu kez GDO'lu olmayan ürünlerin etiketlendirilmesi gündeme getirilecek. (7) Almanya'da ekolojik tarım yapan dört, geleneksel tarım yapan 11 çiftçi, Mecklenburg yakınlarında 10 bin hektarlık alanda gen tekniklerinden arındırılmış -gen teknikleri kullanılmayan- bir bölge yarattılar. Aralarında imzaladıkları memoranduma göre, çiftliklerinde kesinlikle gen teknikleriyle değiştirilmiş ürün kullanmayacaklar. 1 Aralık 2003 tarihinde bu memoranduma katılan çiftçiler, diğer çiftçileri de bu konuda hükümete baskı yapmak için harekete geçirdiler. Almanya'nın farklı bölgelerinde, benzer çiftçi bölgelerinin ortaya çıktığı görülüyor. (8) Geçtiğimiz günlerde Bonn'da düzenledikleri Yeşil Gen Teknikleri ve Doğa Koruması başlıklı bir sempozyumda konuşma yapan Alman Doğa Koruma Zinciri (DNR) Genel Sekreteri Helmuth Röscheisen şunları söyledi: "Ekolojik olarak hassas alanlarda gen teknikleriyle değiştirilmiş ürünlerin yasaklanmasına onay verilmesi, yeterli değildir. Bizim doğa koruma alanlarına ilişkin bir men etme uygulamasını başlatmamız gerekiyor." Röscheisen, ayrıca, gen teknikleriyle manipüle edilmiş tohumları taşıyan araçların bile temizlenmesinin, kurallara bağlanması gerektiğini söyledi. Aynı toplantıda konuşma yapan DNR Gen Teknikleri Uzmanı Dr. Martha Mertens, trangenik polenlerin sadece belli bir bölgeye değil, ekosistemlerin tümüne zarar verdiğini söyleyerek, böcekleri, çiçekleri ziyaret eden arıları, yaban arılarını ve bitkiye yararlı olan bir takım böcekleri de öldürdüğünü söyledi. (9) Kanun ile ilgili çalışmalar 1998 yılından bu yana, Adana'da bir çalıştayla başladı. Arkasından, mevzuat çalışmaları kapsamında iki defa 80'den fazla kişinin katıldığı toplantı yapıldı. Daha sonra, "Küreselleşme Sürecinde Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik" sempozyumu, Çevre Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Biyoteknoloji Derneği'yle birlikte 23-24 Ekim 2000'de düzenlendi. Sempozyuma üniversiteler, TÜBİTAK ve gönüllü kuruluşlar katıldı. Tüketici Hakları Derneği, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği, Türkiye İlâç Sanayicileri Derneği, Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği, Türkiye Biyoteknoloji Derneği de katılımcılar arasındaydı. Bundan sonraki toplantılara Türkiye Çevre Vakfı'nın da dâvet edilmesi planlanıyor.. (10) Ülkemizin en önemli çiftçi örgütlerinden biri olan Pankobirlik'in temsilcisi, 2003 yılında Türkiye Çevre Vakfı tarafından düzenlenen Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Paneli'nde ithal mısır ile ilgili endişelerini şöyle ifade ediyor: "Halen pancar şekerine haksız rekabet yaratan nişasta bazlı şeker imalâtında kullanıldığı iddia edilen ithal mısırın klasik ıslâh hususları ve doğal üreme, çoğalma süreçleri dışında kalanların ülkeye sokulmasından, genetik modifikasyona uğratılmasından, diğer bir ifadeyle DNA'larıyla oynanmış transgenik ürünler olmasından ciddi endişe ve kaygı duymaktadır. Pankobirlik, aynı endişeyi pancar şekeri yerine ikame edilerek pek çok gıda ürünlerinde yaygın olarak kullanılmaya başlanılan nisasta bazli tatlandırıcılar için de taşımaktadır." Kaynaklar Mine Kışlalıoğlu, Fikret Berkes, Çevre ve Ekoloji, Remzi Kitabevi, 1999 John Bellamy Foster, Savunmasız Gezegen - Çevrenin Kısa Ekonomik Tarihi, Epos Yayınları, 2002 Göksel N. Demirer - Tezcan E. Abay, Küreselleşmenin Ekolojik Sonuçları, Özgür Üniversite Kitaplığı, 2000 Clive Ponting, Dünyanın Yeşil Tarihi - Çevre ve Büyük Uygarlıkların Çöküşü, Sabancı Üniversitesi Yayını, 2000 Jeremy Rifkin, Biyoteknoloji Yüzyılı, Evrim Yayınevi, 1998 Genetik Mühendisliği, Rüya mı Kâbus mu?, Mae-Wan Ho, İş Bankası Kültür Yayınları, 2001 José Bové - François Dufour, Dünya Satılık Değildir, Röportaj: Gilles Luneau, İletişim Yayınları, 2001 José Bové - Bir Köylünün İsyanı, Röportaj: Paul Ariés - Christian Terras, Ütopya Yayınları, 2000 Küreselleşme Sürecinde Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Sempozyumu, 2000 Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Paneli, Türkiye Çevre Vakfı, 2003 Tanrivermis H., 2003 Biyoteknoloji Ekonomisi Ders Notlari, Ankara Universitesi, Ankara PANUPS Pesticide Action Network Updates Service, Pesticide Action Network North America (PANNA) http://www.panna.org AG Biotech Info Net http://www.biotech-info.net/new_era.html "Health risks of genetically modified foods" The Lancet Volume 353, Number 9167, 29 May 1999 "Do genetically modified foods affect human health?" John Godfrey, The Lancet Correspondence Volume 355, Number 9201, 29 January 2000 Health Implications of Genetically Modified Foods, Professor Liam Donaldson & Sir Robert May, May 1999 (http://www.biotech-info.net/gmfoods_health_implications.pdf) Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 2003 Friends of the Earth http://www.foeeurope.org/ The True Food Network http://www.truefoodnow.org/ Genetic Engineering Action Network http://www.geaction.org/ The GE Food Alert Campaign Center http://www.gefoodalert.org/Library/listContent.cfm The Campaign PO Box 55699 Seattle, WA 981554 http://www.thecampaign.org/reporter.php www.greenpeace.org NOT: Bu metinden kaynak gösterilmek kaydıyla alıntı yapılabilir.-Ekoloji Hareketleri Platformu, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Deklarasyonu. "GDOya HAYIR" Platformu web sitesidir. Official website of "No to GMO" Platform, Turkey. Le site officielle de la Platforme "No aux OGM," Turquie. (c) GDO'ya HAYIR! Platformu - 2004 Bu yazı: http://www.gdoyahayir.org sitesinden alınmıştır.

0 yorum: