hekim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hekim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2008 Pazartesi

Sara hastalığı, epilepsi nedir

Epilepsi (nöbetleri), beyindeki ani elektriksel aktivite artışları sonucu meydana gelen ve beynin normal işlevlerini hasara uğratan bir durumdur. Epilepsili hastalar, genelde doğumsal olarak bu hastalığı taşırlar, ancak bazılarında daha sonraki yıllarda (kaza sonrası gibi) gelişebilir. Epilepsi ataklarının şiddeti çok değişken olabilir. İlk kez gözlendiğinde kesinlikle bir acil servise ve nöroloji uzmanına müracaat etmek gerekir.
Epilepsi tedavisinde antikonvülzan adı verilen ilaç grubu kullanılır, bunlar genelde yatıştırıcı etki gösterirler. Bunlardan en eskisi fenobatbital ve fenitoindir. Şu an için piyasada bu amaçla kullanılan çok sayıda ilaç bulunmaktadır. İlaçlarınızı kesinlikle bir nöroloji uzmanının kontrolünde kullanmanız gerekir.

Epilepsi için önerilen tedaviye yardımcı yöntemlerden birisi ketojenik diyettir. Bu diyet yüksek oranda yağ, az miktarda karbohidrat ve protein ile sınırlı miktarda sıvı içerir.

Bu diyet vücutta keton cisimlerinin artmasına yani ketozise neden olur. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte bu durum (ketozis) epilepsi ataklarının sıklığını ve oluşumunu azaltır. Özellikle 1-10 yaş arasındaki çocuklarda ve ilaçlarla yeterli derecede tedavi edilemeyen (ilaçlardan fayda görmeyen) hastalarda etkilidir. Yetişkinlerde ve adölesan dönemde etkin olmadığı gözlenmiştir.

Aşağıda epilepsi hastalarının tedavilerine yardımcı olabilecek bazı öneriler sunulmuştur, ancak BU YÖNTEMLERDEN FAYDA GÖRSENİZ BİLE KESİNLİKLE HEKİMİNİZE DANIŞMADAN İLAÇALRINIZI BIRAKMAYI VEYA İLAÇ DOZUNU DEĞİŞTİRMEYİN.

- uyarıcı özelliğe sahip tüm alışkanlıklarınızı bırakın: tütün, kahve, kola, çikolata gibi.

- yemeklerle birlikte hergün 3 kez 500 mg kalsiyum ve 250 mg magnezyum alın. Bunlar sinirlerin aşırı uyarılabilirliğini azaltmaya yöneliktir.

- vitamin - E alın. bu konudaki çalışmalar yetersiz olmakla birlikte, fayda sağladığı hastalar bulunmaktadır. önerilen doz 40 yaş altındakiler için 400 IU / gün, daha yaşlılar içinse günde 800 IU dir.

- solunum egzersizleri ve stres kontrol egzersizleri yapın.

- bu yöntemler muhtemelen ilaç kullanma gereksiniminizi ortadan kaldırmayacaktır, ancak uzun sürede ilaç dozunu azaltmanıza yardımcı olacaktır.

Prostat kanseri

Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanserdir. Erkeklerde akciğer kanserlerinden sonra 2 nci sırada ölüme neden olan kanserdir. 50 yaşın altında çok nadirdir. Genellikle 70 yaşından sonra görülür ve yaş ilerledikçe sıklığı artar.
Prostatta geliştikten sonra çevre dokulara yayılabilir. Bir diğer yayılma yolu kan yoluyladır. Kanserli hücreler bu yol ile kısa zamanda Akcigere ve kemiklere yayılır

Belirtiler:
Erken devrede belirti vermez. Belirtiler ancak idrar yolunu tıkadıktan sonra ortaya çıkar. İdrar şikayetleri vardır. Zor idrar yapma, sık idrara çıkma, gece idrara kalkma şikayetleri daima bulunur.

Tetkikler:
Prostat Spesifik Antijeni (PSA) adlı tetkik ile prostat kanseri teşhisi konmaya çalışılır. Bu tetkik hem teşhis koyucu hemde tedavinin seyri hakında bilgi verir.
Ultrason ve Bilgisayarlı Tomografi: Hem prostat kanserini gösterme hemde yayılma derecesini anlamada önemli tetkiklerdir. Düz ve ilaçlı rontgen filimleri kanserin kemiklere veya akcigerlere yayılıp yayılmadığını anlamak için çekilir. Prostat kanserinden şüphelenildiği zaman iğne ile prostattan parça alınıp patolojide incelenilir.

Tedavi:
Cerrahi Tedavi:Prostat dışına taşmamış kanserlerde yapılır. Prostat dokusu ve çevre dokuları ve organlar olduğu gibi çıkarılır.
Şua Tedavisi (Radyoterapi) Dışarıdan belirli derecelerde ışın verilir. Böylece kanser hücreleri öldürülmeye çalışılır.
Hormon Tedavisi: İleri devre prostat kanserlerinde uygulanılır.
Testislerin alınması: Erkeklik hormonu (Testesteron) un prostat kanseri oluşumunda direk etkisi vardır. Erkeklik hormonuda testislerden salğılandığı için amaliyatla testisler alınır. Böylece prostat kanserini alevlendiren erkeklik hormonu kaynağı kurutulmaya çalışılır
İlaç tedavisi: (Kemoterapi) Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar prostat kanserinde de kullanılır.

PROSTAT KANSERİ HAKKINDA SIKÇA SORULAN SORULAR

Prostat nasıl bir organdır, işlevleri nelerdir?
Prostat bezi erkek genital organlarından biri olup idrar kesesinin hemen altında, makatın önünde bulunur. İdrar kanalı prostat bezinin ortasından geçer. Testislerden salgılanan spermlerin olduğu sıvıyı boşaltan kanal prostatın içinden geçen idrar kanalına açılır. Prostatın salgısıda meninin bir bölümünü oluşturur. Prostat PSA adı verilen bir protein salgılar, bu protein meni ile birlikte atılır. Kandaki normal değeri 4ng/ml nin altıdır. Prostat hastalıkları PSA nın kandaki seviyesinin yükselmesine neden olurlar. Prostat kanserinde de bu artış daha fazla olur. Erkeklerde yaş arttıkça prostat bezi büyüyebilir ve idrar kanalını tıkayabilir. Bu durum idrar yapmada güçlük ile kendini gösterir. Bu hastalığa selim prostat büyümesi adı verilir. Bu aslında kanser olmamasına rağmen, prostat kanseri de aynı şikayetlere neden olabileceğinden kanser olmadığı gösterilmelidir.

Prostat kanseri nedir?
Prostat kanseri prostatı oluşturan hücrelerin kontrolsüz bir şekilde, gerekmediği halde çoğalmasıdır. Dünyada erkeklerde en sık görülen kanser türüdür.Yaşlı erkeklerin hastalığıdır.

Prostat kanseri için risk faktörleri nelerdir?
En güçlü risk faktörleri ileri yaş ve siyah ırktan olmaktır. Yaş arttıkça risk artar. Ailesinde, özellikle birinci derece akrabalarında prostat kanseri olanların prostat kanserine yakalanma oranı olmayanlara göre daha fazladır. Gerçek anlamda kalıtsal prostat kanseri çok nadirdir ve genellikle 55 yaşın altındaki erkeklerde görülür. Bazı çalışmalar diyetle alınan yağın prostat kanserine yakalanma riskini arttırdığını öne sürmüşlerse de bu henüz tam olarak kanıtlanmamıştır.

Prostat kanserinin belirtileri nelerdir?
Erken evredeki prostat kanseri belirti vermeyebilir. Aşağıda sayılan şikayetlerden herhangi biri olduğunda mutlaka bir doktora başvurulması gereklidir.

*Sık idrara çıkma (özellikle geceleri)
*İdrar yaparken zorlanma
*İnce ve kesintili idrar yapma
*İdrar yaparken acı veya ağrı duyma
*İdrarda kan görme
*Sırt, kalça ve bel ağrısı

Erken teşhis mümkün müdür?
50 yaştan başlamak üzere her erkek her yıl bir doktora rektumdan (makattan) parmakla muayenesini yaptırmalı ve kanda PSA baktırmalıdır. Bu şekilde henüz belirti vermemiş, hastada şikayete yol açmamış erken evredeki prostat kanseri yakalanabilmektedir. Eğer doktor muayenesinde şüpheli bir bulguya rastlar veya PSA değeri 4ng/ml’nin üzerinde olursa ileri tetkikler istenir.

Teşhis nasıl koyulur?
Yukarıda sayılan şikayetlerle başvuran hastaları doktor eldiven giyerek rektumdan parmağı ile muayene eder. Buna parmakla rektal muayene adı verilir. Bu muayene ile doktor rektumun hemen önünde bulunan prostat bezini hissederek büyüklüğü ve kıvamı hakkında bilgi sahibi olur. Ayrıca rektum içinden yapılan ultrason tetkiki (transrektal ultrasonografi) ile de prostat hakkında fikir elde edilebilir. Eğer doktor yaptığı muayene ve istediği tetkikleri (kandaki PSA ve transrektal ultrasonografi) şüpheli bulursa, prostattan iğne ile parça alarak (biyopsi) mikroskop altında incelenmesini isteyebilir. Bu işleme ince iğne aspirasyon biyopsisi denir. Anestezi gerektirmez. Bu işlemin yan etkisi olarak her 200 hastadan 1 tanesinde biyopsi sonrası prostat enfeksiyonu gelişebilir. İdrarda ve büyük tuvalette kan görülmesi işlemden sonraki 2-3 gün devam edebilir. İşlemden sonraki ilk 2-3 haftada meni kanlı gelebilir. Eğer biyopsi negatif gelirse bu hastalar 6 ila 12 ay aralarla muayene ve PSA testi ile izlenirler.
Eğer biyopside prostat kanseri teşhis edilirse, bir ürolog veya medikal onkolog pek çok faktörü göz önüne alarak tedavi planını belirler. Radyasyon onkologlarının da bu planlamada katkıları olabilir. Tedavi planlanmasında göz önünde bulundurulan en önemli unsurlar hastalığın ne kadar ilerlemiş olduğu yani evresi ve hastanın genel durumudur.

Hastalığın evreleri nelerdir?
Hastalık teşhis edildikten sonra, vücutta prostat dışında başka yerlere yayılıp yayılmadığını görmek için ek testler yapılır. Böylece hastalığın evresi belirlenmiş olur. Doktor bu amaçla bir akciğer grafisi, kemik sintigrafisi ve kan testleri isteyebilir.
Kanserin geliştiği organın dışına çıkıp başka bölgelere sıçramasına metastaz denir. Prostat kanseri komşuluk yolu ile meni kesesi (seminal vesicle), lenf dolaşımı ile lenf bezlerine ve kan dolaşımı ile kemiklere yayılabilir. En çok bel kemiklerine gider fakat kafa kemiklerine ve kaburga kemiklerine de sıçrayabilir. Daha nadir olarak karaciğer ve akciğerlere de yayılabilir.

Evre 1 hastalıkta, hastaların şikayeti olmaz ve kanser muayenede de saptanmaz. Tanı genellikle başka nedenlerle yapılan ameliyatlar sonrasında tesadüfen konur. Kanser hücreleri prostat dışına çıkmamışlardır.

Evre 2 hastalıkta, tanı genellikle ya kanda PSA seviyesi yükselmiş olduğu ya da makattan muayene sırasında prostat büyük olarak bulunduğu için yapılan ince iğne aspirasyon biyopsisi ile konur. Hastalık prostat bezi dışına çıkmamıştır.

Evre 3 hastalıkta, kanser hücreleri prostatı saran kapsülün dışına çıkıp prostatın yakın çevresindeki dokulara yayılmışlardır .

Evre 4 hastalıkta kanser hücreleri prostat dışında lenf bezlerine veya kemik, karaciğer ve akciğer gibi organlara sıçramıştır.

Nüks Hastalık:Tedavi edildikten sonra (ya tekrar prostatta ya da diğer organların birinde) hastalığın geri gelmesidir.

Tedavi şekilleri nelerdir?
Cerrahi Tedavi
Ameliyatla kanserli dokunun çıkarılması en sık kullanılan tedavi türüdür. Genellikle 70 yaşından genç, genel durumu iyi olan hastalarda, eğer hasta da kabul ederse tercih edilir. Bir kaç şekilde yapılabilir.
Radikal Prostatektomi: Prostat bezinin etrafındaki bazı dokularla birlikte alınmasıdır. Radikal prostatektomi karnın alt tarafından bir kesi ile yapılırsa retropubik, anüs ile skrotum (testisleri saran deri) arasından bir kesi ile yapılırsa perinanal prostatektomi adını alır. İdrar kaçırma ve cinsel güçte azalma (impotans) en sık rastlanan ameliyat sonrası sorunlardır.
Transüretral rezeksiyon (TUR): İdrarı dışarı attığımız kanal (üretra) içine bir aletle girerek, prostata ulaşılıp, kanserli dokuyu alma işlemine verilen addır. Genellikle ana tedavi öncesinde hastanın şikayetlerini gidermek amacı ile veya diğer medikal hastalıkları nedeni ile radikal prostatektomi ameliyatını olamayacak hastalarda yapılır.
Kriyocerrahi: Kanser hücrelerinin dondurularak öldürülme yöntemidir. Ülkemizde her merkezde yapılabilen bir tedavi değildir.

Radyasyon tedavisi:
Tümör hücrelerinin ölmesini ve tümörün küçülmesini sağlar. Işın tedavisi vücut dışında bir makinadan ya da kanserli doku içine yerleştirilen materyaller (radyoizotop) aracılığı ile verilebilir. Işın tedavisi alan hastalarda impotans gelişebilir.

Hormon Tedavisi:
Kanser hücrelerinin büyümesini durdurmak amacı ile hormon verilmesidir. Pek çok şekilde verilebilir. Testosteron gibi erkek hormonları prostat kanseri hücrelerinin büyümesini sağlarlar. Testesteron üretimini dolaylı olarak engelleyen bazı maddeler (LHRH analogları gibi) veya anti-androjen ilaçlar kullanılabilir. LHRH analogları hipofiz bezi aracılığıyla etki eder ve dolaylı olarak testesteron üretimini engellerler. Anti-androjenler ise erkeklik hormonlarının etkilerini bloke ederler. Testesteron üretimi büyük oranda testislerde olduğundan bazen testislerin ameliyatla alınması gerekebilir, buna ise orşiektomi denir.

Kemoterapi:
Kemoterapi, kanser hücrelerini ilaçlarla öldürmeyi amaçlar. Kemoterapi damardan sıvı seklinde veya ağızdan hap olarak verilebilir. Kemoterapi vücuttaki kan dolaşımına katılarak, prostat dışına yayılmış kanser hücrelerine de etki eder. Bugün kemoterapinin prostat kanserinin tedavisinde önemli bir değeri yoktur, ancak yapılmakta olan klinik çalışmalar bu kansere daha etkili ilaçların bulunması yönünde devam etmektedir. Yukarıda sayılan tedavi seçeneklerini alıp fayda görmeyen hasta grubunda kemoterapinin etkinliği ile ilgili çalışmalar sürmektedir.

Evreye göre tedavi seçenekleri nelerdir?
Evre 1 ve 2 için;

Eğer hastanın şikayeti yoksa ve tümör yavaş büyüyorsa doktor hiçbir tedavi vermeden hastayı takip etmek isteyebilir ya da radyasyon tedavisi verilebilir veya radikal prostatektomi yapılabilir.

Evre 3 için ;

Hormon veya radyasyon tedavisi verilebilir. Hormon tedavisi ışın tedavisine ek olarak da verilebilir. Başka bir seçenek olarak radikal prostatektomi yapılabilir. Genellikle pelvik lenf bezi diseksiyonu da yapılır, ameliyat sonrası ışın tedavisi de verilebilir. Hastanın şikayeti yoksa ve tümör yavaş büyüyorsa doktor tedavi vermeden izlemeyi isteyebilir.
Eğer hasta tedavisi için ameliyat veya ışın tedavisi alamayacak durumda ise sadece şikayetlerini geçirebilmek amacı ile destek tedavisi verilebilir ki buna palyatif tedavi denir. Palyatif amaçlı olarak radyasyon, hormon tedavileri, kriyocerrahi ve transüretral rezeksiyon gibi tedaviler uygulanabilir.

Evre 4 için;

Bu evrede hormon tedavisi veya radyasyon tedavisi verilebilir. Kansere bağlı şikayetleri (örneğin idrara zor çıkma gibi) rahatlatmak amacıyla ameliyatlar yapılabilir. Eğer hasta yaşlıysa, başka ciddi tıbbi rahatsızlığı varsa ve hastanın önemli bir şikayeti de yok ise, mevcut olan tedavi seçeneklerinin yan etkilerini bu durumda kaldıramayacağını düşünerek doktor hastayı tedavisiz izlemek isteyebilir. Eğer hastanın şikayetleri devam ediyor ve hormon tedavisine yanıt alınamıyorsa hasta tedavide umut vadeden, sistemik kemoterapi içeren klinik çalışmalara dahil edilebilir. Kemik metastazları için ışın tedavisi verilmesi hastanın ağrı şikayatlerini azaltır.

Nüks hastalık için;

Bu aşamada tedavi seçimi, örneğin hastanın önceden hangi tedaviyi aldığı gibi pek çok faktöre bağlıdır. Eğer hastanın önceden ameliyatla prostatı alınmışsa ve kanser yine ayni bölgede ve küçük bir alanda geri gelmişse ışın tedavisi verilebilir. Eğer hastalık vücudun diğer bölgelerine sıçramışsa hormon tedavisi uygun olacaktır. Bu aşamada kemik ağrısı gibi hastalığa bağlı şikayetleri geçirmek için radyasyon tedavisi veya kemoterapi de verilebilir. Hastalar değişik kemoterapi ilaçlarını içeren klinik çalışmalarda yer almayı isteyebilirler.

ÖNEMLİ UYARILAR
·Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanserdir.

·Daha çok yaşlı erkeklerin hastalığıdır.

·Sık idrara çıkma, idrar yaparken zorlanma, ince ve kesintili idrar yapma, idrar yaparken acı veya ağrı duyma, idrarda kan görme, sırt , kalça ve bel ağrısı olan erkekler mutlaka bir üroloğa başvurmalıdır .

Hastalığı erken evrelerde yakalayabilmek için 50 yaştan başlamak üzere her erkek her yıl bir doktora rektumdan (makattan) parmakla muayenesini yaptırmalı ve kanda PSA baktırmalıdır.

Adet kanaması, adet düzensizliği

Uzun süren adet kanamalarına dikkat
Kadın hastalıklarının önemli belirtiler gösterebileceği, bu belirtilerin mutlaka dikkate alınması gerektiği belirtildi.

Adet kanamasının normalden uzun sürmesi durumunda, kanamanın bitmesi beklenmeden hekime başvurulması gerektiği vurgulandı.

Kemer’de düzenlenen Türk-Alman Jinekoloji Derneği Kongresi’ne katılan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cihat Ünlü, kadın hastalıklarının önemli belirtiler gösterebileceğini, bu belirtilerin mutlaka dikkate alınması gerektiğini bildirdi. Adet kanamasının normalden uzun sürmesi durumunda, kanamanın bitmesi beklenmeden hekime başvurulması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Ünlü, şöyle konuştu:
“(Kanama dursun öyle gideyim) düşüncesi yanlıştır. Bu kadının hiçdüşünmediği bir gebelik, dış gebelik, acil müdahale gerektiren bir durum olabilir. Kanamaya eşlik eden ağrı, akıntı, ateş, genital bölgede şişlik gibi durumlar varsa, bunlar ciddi bir rahatsızlığın belirtisi olabilir.”

KONTROLÜNÜZÜ YAPIN
Kadınların, vajinal bölgede kendi kendilerine kontrol yapabileceklerini belirten Prof. Dr. Ünlü, vajinal bölgede siğil veya şişlik olup olmadığının kontrol edilebileceğini, akıntı ve adet kanamasının takip edilerek anormal durumların belirlenebileceğini kaydetti.

ENFEKSİYONLARA DİKKAT!
Yaz aylarında yaşanabilecek enfeksiyonlara da dikkat çeken Prof. Dr. Ünlü, “Özellikle ıslak mayoyla oturmak bu tip enfeksiyonlara davetiye çıkarır. Islak mayo, vajen içindeki ısıyı düşürecek, dolayısıyla vücudu enfeksiyonlara karşı koruyan ph değişerek riskin ortaya çıkmasına neden olabilecektir” diye konuştu.

Burun estetiği

Yüzün en dikkat çeken noktalarından biri olan burnun büyük, kemerli ya da deforme olması çoğu kez kişide psikolojik sıkıntı yaratır. Burun şekli ırksal ve yöresel özellikler gösterir. Aşırı büyük ve kemerli bir burnun dışında burun şeklinin çirkin olduğunu söyleyebilmek genelde zordur. Zaman ve moda, toplumun genel estetik düşünceleri de güzel burun anlayışında etkilidir.

Estetik cerrahlar için güzel burun, yüz oranlarına uyumlu olması gerektiği gibi; kişinin sosyal ve kişisel özelliklerine de uyumlu olmalıdır. Burun ameliyatlarında başarı oranı nedir? İdeal burun ameliyatı için kişinin deri yapısı önemlidir. İnce derili ve çok büyük olmayan burunlarda alınan sonuçlar, kalın, yağlı derili ve çok büyük burunlara göre daha başarılıdır. Nefes alma problemi olanlarda deviasyon ameliyatı muhakkak estetik burun ameliyatı ile aynı seansta yapılır. Burun estetiği ameliyatları en erken 15 yaşında yapılabilir.

Burun ameliyatlarında hangi teknikler kullanılır?

Her buruna aynı cerrahi teknikle işlem yapılmaz. Birden fazla burun ameliyatı tekniği vardır. Çok eğri ya da daha önce burun operasyonu geçirmiş sorunlu burunlarda açık rhinoplasty tekniği uygulanır. Daha basit burunlarda diğer klasik yöntemlerden biri seçilebilir. Burun estetiklerinde kullanılan bazı yeni teknikler vardır. Burun ameliyatlarında; küçültme, eğrilikleri ve burun ucu şeklini düzeltme, daha önce yapılıp çökme olmuş burunlarda kemik ve kıkırdak grefti ile yükseltme gibi uygulamalar yapılır.

Burun ameliyatlarından sonra hasta kaç günde toparlanır?

Burun ameliyatları genel veya lokal anestezi ile yapılabilir. Hasta o gece veya ertesi gün evine gider. Burun tamponları ertesi gün alınır. Alçı uygulaması yapılmaz, özel bir burun splinti bir hafta kadar tutulur. Göz çevresinde şişme ve morluklar olabilir. Bu şişlikler 3-4 gün içerisinde geriler. Morluk olmuşsa bir hafta - on gün içerisinde kaybolur. Burun ameliyatında ameliyat sonrası ağrı olmaz, dikiş alınmaz.

Ameliyat izleri ne zaman ortadan kalkar?

Burunda gözle görünen ödemler bir ay içerisinde geriler. Diğer hafif ödemler 3-6 ay kadar devam eder ve kaybolur. Burun gerçek şeklini ortalama 6 ay içerisinde alır. Bazı durumlarda rhinoplasty ameliyatı sonrası ufak tefek sorunlar için lokal anestezi ile revizyonlar yapılabilir.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar

1. Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlarda Her İki Cinste de Görülebilen Ortak Belirtiler
Ağrılı idrar yapma, idrar yaparken güçlük, sık idrara çıkma.
Cinsel organlarda ağrılı/ağrısız açık yaralar ya da kabarıklar.
Cinsel organlarda siğil ve uçuklar.
Kol ve bacaklarda kaşıntısız kızarıklıklar, döküntüler.
Cinsel organda karıncalanma hissi ya da kaşıntı.
Baş ağrısı, halsizlik, bulantı, kusma.
Ateş, üşüme.
Ağızda yaralar.
Kasıklarda şiş ve ağrılı bezeler.
Deri altında şişlikler.

2. Erkeklerdeki Belirtiler
Penisten akıntı (yeşil, sarı renkli) gelmesi.

3. Kadınlardaki Belirtiler
Düzensiz adet kanaması.
Kasık ve/veya bel ağrısı.
Her zamankinden farklı nitelikte vajinal akıntı (beyaz, grimsi, yeşil, sarı, köpüklü, iltihaplı, kokulu)
Ağrılı ya da güç cinsel ilişki.

4. Bebek ve Çocuklardaki Belirtiler
Göz iltihabı, tedavi edilmezse gözde yaralara ve körlüğe yol açabilir. Doğumsal sifilizde burun kökü çöküklüğü.
Zatürre.

Cinsel hastalıklar ve bulaşma yolları

Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar ve HIV/AIDS’in Bulaşma Yolları

CYBE cinsel ilişkiyle (oral-anal-vajinal ilişki) geçer.

CYBE’nin diğer bulaşma yolları ile de geçişi olasıdır. Bu geçiş için, vücudun hastalıklı kan içeren bölümleri, vücut sıvıları (meni, vajinal akıntı, anne sütü vb.) ya da açık yara ve kesiklerle doğrudan temas gerekmektedir.

HIV’le ilgili olarak; tükürük ve ter gibi diğer vücut sıvıları yalnızca küçük oranlarda virüs içerir ve bu sıvıların enfeksiyona sebep olduğu gösterilememiştir. Bununla beraber, açık yaralar ağız içine kanama yapıyorsa, tükürükteki virüs oranı artabileceğinden derin ve ıslak öpüşme güvenli değildir. Ayrıca, kanda virüs varsa idrar ve dışkı da HIV bulundurabilir. Zedelenmiş deri ile doğrudan temasla da bulaşma olabilir.

Kirli ve kullanılmış enjektörler, ustura bıçağı, diş tedavisi, sünnet için kullanılan cerrahi aletlerin paylaşılması, bulaşma olan birinden kan nakli, ayrıca hamilelikte, doğumda ve anne sütüyle bazı kan yoluyla bulaşan CYBE’nin ve HIV/AIDS’in anneden bebeğe geçebildiği bilinmektedir.

Bir hastalık etkeniyle bulaşmış bireylerin (özellikle açık yaralara sebep olan CYBE’si olanlar) HIV/AIDS’e yakalanma olasılıkları daha fazladır.

CYBE’nin kimden bulaşacağını önceden saptamak her zaman olası değildir. Bulaşma, birey bunu bilmeden, farkına varmadan olabilir.

Kadınlarda ve erkeklerde cinsel gelişim

Cinsellikle ilgili konularda bedensel, duygusal ve toplumdaki konum açısından iyilik halinde olmak, cinsel sağlığımızı tanımlar. Mutlu ve güvenli bir cinsel yaşam sürme, üreme yeteneğine sahip olup, bu yeteneği koruma ve isteyince kullanma hakkının kadın/erkek, genç/yaşlı herkes için temel haklardan biri olduğu, 1994 yılında Kahire’de yapılan Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Nüfus Konferansı’nda öngörülmüştür. Üreme Hakkı olarak tanımlanan bu öngörüyü sağlayan hizmetler üreme sağlığı hizmetleri olarak belirlenmiştir. Tüm üye ülkeler de, vatandaşlarına bu hakkı kullanma ve üreme sağlığı eğitimini üreme çağı öncesinde edinme olanağı sağlamak üzere söz vermiştir.

Ergenler ve gençler için önemli olan, erişkin yaşamına geçerken, içinde yaşadıkları ortamla uyum içinde cinselliklerini yaşamayı öğrenmeleridir. Ergenler ve gençler ruh sağlığı açısından başkalarına ve kendilerine zarar vermeden, bedensel sağlıklarını kötü etkilemeden, toplumda kendilerini zor duruma sokmadan diğer alanlarda olduğu kadar cinsellik konusunda da tutum ve davranışlarını yönlendirebilmelidirler.

Çoğu toplumda cinsellik hakkında ortak ve yaygın olan YANLIŞ İNANIŞLAR vardır. Öncelikle bu yanlışları ortadan kaldırmaya çaba göstermeliyiz. Bunlardan en önemli birkaçı, yukarıdaki bilgileri pekiştirmek amacıyla aşağıda sunulmuştur:

Erkek cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna hazırdır.
Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.
Sevişmek cinsel birleşme demektir; bunun dışındakiler önemsizdir.
Erkeğin penisi sertleştiğinde en yakın zamanda boşalmalıdır.
Eşler birbirlerini sevdikleri taktirde sevişmekten nasıl zevk alabileceklerini bilirler.
Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır; sevişme hakkında konuşmak veya düşünmek onu bozar.
Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilmelidir.
Cinsellikten zevk alan kadınlar çok deneyimlidir.

Soğuk algınlığı

Soğuk algınlığı

Soğuk algınlığı genellikle sıkıntı verici bir rahatsızlıktır ve zaman geçirilmeden tedavisine başlanılmalıdır. Hastalıkların ne anlama geldiğini anlamak için tipik bir örnek: Onları daha çok, savaşılması gereken bir şeyler olarak görürüz, organizmanın dengesindeki bir sapma olarak değil! Bu uyarıya dikkat edilmeli ve bedeni yeniden eski durumuna döndürebilecek yollar aranmalıdır. Bedende bir virüsün yaygınlaşabileceği uygun bir ortam, bir dengesizlik oluştuğunda, soğuk algınlığının etkileri de hemen görülmeye başlar. İç dünyamız sağlıklı ve uyumlu olduğunda ise, virüs bombardımanına tutulsak bile soğuk algınlığına karşı direnebiliriz.

Soğuk algınlığında atılması gereken ilk adım, bedenin mukus üretiminin (dış ortamla bağlantılı mukozaların ürettiği ağdalı sıvı) kaynakları ile ilgilenmektir. Genellikle yapılması gereken, mukus üretimine katkısı olabilecek tüm besin maddelerinin beslenme planından çıkarılmasıdır (“solunum sistemi” bölümündeki, sümüksel madde üretimi ile ilgili beslenme biçimine bakın). Eğer kişi, her kış soğuk algınlığına yakalanıyorsa, böyle bir beslenme diyetinin uygulanması kaçınılmazdır.

Atılacak ikinci adım ise, hastalığın şifalı bitkilerle tedavisidir. Genelde, nezleye karşı kullanılan bitkilerin tümü, soğuk algınlığına karşı da başarıyla kullanılabilir. Her toplumun kendine özgü bitkileri vardır ve hepsi de etkilidir.

Benim özel harmanım, mürver çiçeği, nane ve civanperçemi eşit karışımıdır. Bu çay, yangılara, nezleye karşı etkili ve mukoza güçlendirici olan mürver çiçeği, uyarıcı ve birikimleri çözücü etkisiyle nane, ter ve idrar arttırıcı etkileriyle civanperçeminin oluşturduğu, çok yönlü bir tedaviyi hemen başlatır. Günde en az 3 bardak çay, mümkün olduğunca sıcak ve tatlandırılmadan içilmelidir.

Eğer hastanın ateşi varsa, karışıma kuşburnu ve ıhlamur eklenerek, terleme arttırılabilir.

Şifalı bitkilerin ve özel beslenme diyetinin yanı sıra, C Vitamini alımına da önem vermek gerekir. Hastalığın tedavisi ve yinelememesi için önlem olarak, C Vitaminin önemini yeterince anlatabilmek mümkün değildir. C Vitaminin kullanım dozajı hakkında değişik kanılar vardır. Bizim önerimiz, soğuk algınlığı belirtilerinin başlamasından rahatlama sürecinin başlangıcına kadar, gün boyuna yayarak, günde 2 g ve daha sonra günlük 500 mg C Vitamini alınmasıdır.

Ayrıca, bedenin bağışıklık ve savunma sistemlerini güçlendirmek için günde 2-3 bardak ısırganotu çayı içilmeli ve echinacea preparatları eczaneden temin edilerek kullanılmalıdır.

Burun kanaması, gebelikte ve çocuklarda

Burun kanaması

Burun kanaması, bedende herhangi bir aksaklık olduğunun bir işareti olabilir. Belki çok basit bir nedenden kaynaklanabilir, ama yüksek kan basıncı gibi önemli bir hastalığın belirtisi de olabilir. Sürekli kanamalarda mutlaka bir uzman hekime başvurulmalıdır!

-Kanamaya karşı, burun deliklerine pamuk doldurulur ve baş yukarda tutularak, başparmak ve işaret parmağı ile burun kanatlarına baskı yapılır. Pek çok kanama, böyle bir önlem sonucunda durabilir. Birkaç dakika boyunca sürekli olarak pres yapılır ve ağızdan soluk alıp verilir. Başı biraz öne eğmek gerekir, arkaya eğmek ise yanlıştır!

-Burun köküne ve enseye yapılan soğuk kompresler kanamayı azaltacaktır. Bu kompreslerin içine buz da koyulabilir.

-Omurganın başladığı noktaya, yani ense köküne parmak uçları ile yapılan dairesel masajlar, kanama süresini kısaltır.

-Atkuyruğu, ceviz yaprağı, meşe kabuğu çayı, ılıklaştırılarak buruna çekilir veya çayla ıslatılan pamuk burun yoluna sokulur. Bu bitkilerin etken maddesi olan tanenin, sıkıştırıcı, sağlamlaştırıcı etkisi sayesinde kanama süresi kısalır.

Uyarı: Eğer burnunuzda kanamaya yatkın kan damarları varsa, aspirine el sürmemeniz gerekir! Çünkü aspirin, kanı sulandırır ve pıhtılaşmayı önler.

Salisilik asit içeren besin maddelerini azaltın, çünkü aspirinin de etken maddesi olan salisilik asit, kanın pıhtılaşma özelliğini olumsuz etkiler.

Salisilik asit içeren besin maddeleri: Kahve, çay, badem, taze ve kuru üzüm, elma, kayısı, kiraz, şeftali, erik, domates ve salatalık.