31 Ocak 2008 Perşembe

Kadınlar neden tek elle araba kullanamaz

Kadınlar neden tek elle araba kullanamaz?
Erkeklerin neden arabayı tek elle kullanırken, kadınların direksiyona iki elle yapıştığını araştıran uzmanlar ilginç sonuçlara ulaştı.

Psikologlara göre erkek sürücüler otomobilini kendisinin bir parçası gibi gördüğü için rahatlıyor bu yüzden de tek eliyle direksiyonu tutuyor.Ayrıca aynı araştırmada erkeklerin otomobillerini anlatırken kendilerden bahseder gibi konuştuklarını ortaya koydu.
Kadın şoförler ise otomobillerini kendilerinden bağımsız bir varlık olarak gördüğü için direksiyona iki elle sarılıyor. Aracı kontrol etmeye odaklandıkları için direksiyonu çift elle tutuyorlar. Kadınların sırf bu yüzden araçlarına isim de verdikleri belirtildi.

Araştırmayı yürüten Doktor Peter Marsh , "Erkekler ilişkileri hakkında konuşmaktan nefret ederler. Ancak otomobilleri ile olan ilişkileri çok farklı. Çünkü onu kendisi olarak tanımlıyorlar'' diye konuştu.

Araştırmada başka ilginç sonuçlar da var. Tek elle oto kullanan erkekler diğer ellerini yüzde 46 oranında vitese koyuyor.

Sorunlu hamilelik bebeğin kalbine zararlı

Sorunlu hamilelik bebeğin kalbine zararlı
Hamilelikteki sorunlar bebeğin kalp gelişimini olumsuz etkileyebiliyor.

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Ertuğ, hamilelikteki sorunların bebeğin kalp gelişimini olumsuz etkileyebildiğini bildirdi.Prof. Dr. Ertuğ, doğuştan kalp hastalıklarının sadece yüzde 5'lik kısmının nedeninin bilindiğini, hastalığın, çok faktörlü hastalıklar grubuna girdiğini ifade etti.
Doğuştan kalp rahatsızlıklarında annenin hamilelik döneminde karşılaştığı sorunların da etkili olduğunu vurgulayan Ertuğ, gereksiz ilaç kullanımının anne karnındaki bebeğin kalp gelişimi üzerinde olumsuz etkileri bulunduğuna dikkati çekti. Bu etkilerin oluşmasında epilepsi ilaçlarının başta geldiğini belirten Halil Ertuğ, ayrıca gebelik kusmaları için kullanılan bazı ilaçların da doğuştan kalp hastalıklarının oluşmasında etkisinin olduğunun ortaya çıktığını söyledi.


Özellikle hamileliğin ilk üç ayının bebeğin kalp gelişimi açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Ertuğ, bu ayda ilaç alımı, röntgen çekilmesi gibi çevresel etkilerin anne karnındaki bebeğin kalp gelişimini olumsuz etkilediğine işaret etti. Prof. Dr. Ertuğ, annenin geçirdiği bazı hastalıkların da anne karnındaki bebek üzerinde diğer vücut gelişimi bozukluklarıyla birlikte kalp yönünden anormalliklere yol açabildiğini bildirdi.

Annenin döküntülü hastalık geçirmesinin bebekte doğuştan kalp hastalığı oluşmasında etkisinin olabileceğine dikkati çeken Ertuğ, şöyle konuştu:

"Bunların arasında en iyi bildiğimiz annenin kızamıkçığa yakalanması. Kızamıkçık bir çocukluk hastalığı olmasına rağmen eğer anne çocukluk döneminde geçirmemişse, tesadüfen gebelikte de buna yakalanabilir.

Oldukça riskli bir hastalık. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında yakalanırsa, bebeğinde, yüzde 100'e yakın oranda diğer organların gelişim bozukluğuyla birlikte kalp anomalisi ortaya çıkıyor. Kalpte akciğer damarıyla şah damarı arasında bağlantı olabiliyor. Akciğer damarının çıkışında koroner darlık dediğimiz kalp rahatsızlığı olabiliyor. Anne hastalığa gebeliğin ne kadar erken evresinde yakalanırsa risk artıyor."

Lif ve posanın kansere müthiş etkisi

Lif ve posanın kansere müthiş etkisi!
Beslenme yoluyla alınan lif ve posa, bağırsak -rektum kanser riskini yüzde 31 oranında düşürebiliyor.

Araştırmalara göre düşük posalı diyetlerle beslenenlerde kalın bağırsak kanseri, yüksek posalı diyetle beslenenlerden çok daha sık görülüyor. Lif - posasının kanser riskini önlemedeki etkisi, bağırsaktaki bakteri florasını değiştirerek zehirli maddelerin üremesini önleyerek ortaya çıkıyor. Bir diğer görevini de eğer üremiş zehirli maddeler varsa bunları da dışkı atım hızını artırarak bağırsak hücreleriyle temas sürelerini mümkün olduğu kadar kısaltarak gerçekleştiriyor.Lif ve posanın etkisi özellikle meme kanserinde önem kazanıyor. Kanserli tümörlerin gelişmesinden sonra, östrojen seviyelerinin düşürülmesiyle bu tümörlerin yaklaşık üçte birinde gerileme olduğu bulunmuştur.


Meme kanseri riskini azaltmanın en etkili yöntemi, posa - lif alımının yükseltilmesi ve yağ alımının azaltılması şeklinde olabilir. Ancak, günlük alınacak lif - posa sınırsız değil. Günlük alınacak posanın bir miktarı olmalı. Çünkü, posa aynı zamanda bazı vitaminlerin emilimini azaltıyor, kalsiyum, çinko , demir gibi hayati minerallerin de emilimi engelliyor. Günlük diyet posası alımının ortalama 14 - 24 gram civarında olması öneriliyor. İşte en yüksek posa içeren besinlerin 100 gramlarında bulunan lif - posa miktarları...

Bazı besinlerdeki lif - posa miktarları

Yulaf ekmeği: 1 dilim (2 gram)
Mısır ekmeği: 1 dilim (4 gram)
Kırmızı ve yeşil mercimek: 1 Kâse Çorba (2 gram)
Barbunya: 1 porsiyon (26 gram)
Kestane: 7 adet (8 gram)
Badem: 1 avuç (4 gram)
Ceviz: 1 adet (1 gram)
Yerfıstığı: 1 avuç (3 gram)
Taze bezelye: 1 porsiyon (7 gram)
Yaprak sarma: 8 adet (11 gram)
Kabuklu elma, armut: 1 orta boy (7 gram)
Kuru kayısı: 2 adet (9 gram)
Kuru incir: 2 adet (7 gram)
Mantar: 100 gramında (3 gram)
Pırasa: 1 porsiyon (5 gram)
Havuç: 1 orta boy (3 gram)
Taze fasulye: 1 porsiyon (6 gram)
Ispanak: 1 porsiyon (5 gram)
Bamya: 1 porsiyon (5 gram)
Taze Soğan: 2 adet (1 gram)

Güneş kremini ovalayarak sürmeyin

Güneş kremini ovalayarak sürmeyin
Yapılan araştırmalar, güneş kremini ovalayarak vücuda yaymanın kremin etkisini azalttığını ortaya çıkardı.

İngiltere merkezli The Restoration of Appearance and Function Trust adlı derneğin yaptırdığı bir araştırmanın sonucu: Güneş kremini ovalayarak vücuda yaymak etkisini azaltıyor... Araştırmada, kansere yol açan güneş ışınları ve bu ışınlara maruz bırakılan dokular incelendi. Buna göre, güneş kremini ovalayarak sürmenin yarardan çok zarar getirdiği, kremin koruma özelliğini azalttığı ortaya çıktı.Araştırma grubunun başkanı Dr. Rachel Haywood, "Bir çok kişi, kremi vücuda yedirmeyi tercih ediyor. Bunun daha hoş göründüğü görüşündeler. Ancak bu şekilde kremin koruma özelliğini en az indiriyorsunuz" diye konuştu.


Araştırma ekibi, estetik ameliyatlardan artan derileri, laboratuvar ortamında suni güneş ışığına maruz bırakmış.

Bunun ardından, serbest radikaller diye anılan dokulara hasar veren partiküllerin seviyesi ölçülmüş. Erken yaşlanma ve kansere neden olan UVA'dan doğrudan etkileri gözlenmiş.

İşte, güneş kremi vücuda yedirildiğinde, genellikle kırışıklarda ya da ter bezlerinde birikiyor ve sıfır koruma sağlıyor.

Üstelik güneş kremi UVA'dan olmasa da cildin kızarmasına neden olan UVB'den koruma sağlıyor, bu durum cildinin yanmadığını gören insanları güneş altında daha fazla zaman geçirmeye itiyor.
Uzmanlar, güneş kreminin yeterli olmayabileceğini, güneşin en kızgın olduğu 11:00 ve 15:00 saatleri arasında mümkün olduğu ölçüde doğrudan güneşe maruz kalınmaması konusunda uyarıyor.

İngiltere'de her yıl cilt kanserinden iki binden fazla insan hayatını kaybediyor.

Nefesten kanser teşhisi

Nefesten kanser teşhisi!
Cleveland Clinic'in geliştirdiği cihazla, nefes örneği alınan kişilerin akciğer kanseri büyük bir doğruluk payıyla teşhis ediliyor.

ABD'nin Ohio eyaletindeki Cleveland Clinic'in geliştirdiği cihazla, kanser olasılığı taşıyan kişilerin nefeslerinden alınan örnekle, yüzde 70 oranının üzerinde akciğer kanseri doğru teşhis edildi.
Cleveland Clinic'ten Dr. Peter J. Mazzone'nun ekibi, 36 kimyasal alıcı noktaya yerleştirdikleri küçük bir cihazla hastadan nefes örneği sayesinde sonuç aldı.


Reuters ajansının "Thorax" tıp dergisinden aktardığı habere göre, akciğerde önemli boyutta kanserli hücre gelişmiş 49 hasta ile daha hafif değişik ölçülerde 73 hasta ve hastalığa yakalanmamış 21 kişi deneye tabi tutuldu.

Yüzde 73 doğru

Cihazla yüzde 73 oranında doğru kanser teşhisi sağlandı. Geliştirilen nefes aleti, yüzde 28 oranında da habis hücre taşımayan sağlam akciğerlerde yanlış kanser tanısı verdi.

Kadın hastalıklarına 'kapalı' tedavi

Kadın hastalıklarına 'kapalı' tedavi
Birçok kadın hastalığının tedavisinde kullanılan kapalı yöntem, ameliyat sonrası kadınlarda oluşan kısırlık riskini azaltıyor.

Jinekolojik Endoskopi Derneği Genel Sekreteri, Ege Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Şendağ, birçok kadın hastalığının tedavisinde kullanılan kapalı yöntemin, ameliyat sonrası kadınlarda oluşan kısırlık riskini azalttığını söyledi.Şendağ, göbek deliği altında açılan milimetrelik bir delikten girilerek uygulanan kapalı yöntem tedavinin sonucunda, iz kalmadığını, hastanede enfeksiyon kapma riskinin azaldığını, normal hayata dönüş süresinin kısaldığını ve yumurtalık kanallarının tıkanarak kısırlık oluşmasına engel olduğunu kaydetti.


Şendağ, kasık bölgesinden 1/2 santimetrelik kesilerden özel aletlerle girilerek, çeşitli jinekolojik operasyonların yapılmasının mümkün olduğuna dikkati çekerek, "En sık yapılan operasyonlar, yumurtalık kistleri, çikolata kistleri, miyom ve yumurtalık kanallarıyla ilgili operasyonlardır. Gerektiğinde sebebi belli olmayan kronikleşen kasık ağrıları veya belli hastalarda kısırlık sebebinin araştırılması ve tedavisinde laparoskopi uygulanmaktadır" dedi.

Doç. Dr. Fatih Şendağ, amaçlarının, "laparoskopi ve histeroskopi (özel bir kamera sistemiyle rahim içinin görüntülenmesi) yapan hekimlerin sayısının artmasını sağlamak" olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

"Laparoskopinin açık ameliyata göre çok fazla avantajı var. Ancak buna rağmen laparoskopi, ne yazık ki Türkiye'de yeterli seviyede yapılmıyor.

Doktorlar bu konuda yeterince eğitilmediği ve devlet destek olmadığı için kapalı yöntem fazla uygulanmıyor. Türkiye'de ilk defa EÜ Tıp Fakültesinde sanal gerçeklik simülatörleri aracılığıyla laparoskopi eğitimi veriliyor. Dernek olarak en büyük hedeflerimizden biri, ülke gerçeklerine uygun bir laparoskopi eğitim modeli geliştirerek, bu eğitimi ülke geneline yaymak."

Şendağ, rahim tabakasının yumurtalıklara yerleşmesiyle oluşan ve ilerlemesi ya da yanlış ameliyat edilmesi sonucu kısırlığa neden olan, çikolata kistlerinin tedavisinde de kapalı yöntemi tercih ettiklerini söyledi.

10 dakikalık sahil egzersizleri

10 dakikalık sahil egzersizleri
Tatilde 10 dakikanızı ayırarak yapacağınız bu egzersizler, yaz gecelerinde daha hoş ve çekici görünmenizi sağlayacak.

Tatil denince akla rahatlık,deniz,güneş ve özgürlük gelir. Fakat birçok kişiye göre egzersiz yapmak da tatilin bir parçasıdır ve bu kişiler, tatil dönüşünde kilo alma ve yorgunluk gibi problemleri daha az yaşarlar.

Bir egzersiz bağımlısı olmasanız bile, alışkanlıklarınızı değiştirmek için ister sahilde ister klimalı, serin ve kapalı bir mekanda küçük egzersizler yaparak başlayabilirsiniz. Bu çalışmalara günde 10 dakikanızı ayırarak fit görünümünüzü koruyacak, kokteyllerde daha hoş ve çekici görünmenizi sağlayacaksınız.


Sahilde:


Koşu

Sahilde çıplak ayak yürüyüş yapmak, çim ya da kaldırım üzerinde yürümenizden zor olmasına rağmen, sahilde yapılan koşu bacaklarınızın çok daha hızlı gelişmesine neden olur.


Bunun yerine 15 metrelik ya da daha uzun bir havuzda yüzmeyi imkanınız var ise, koşuyu 4 dakikalık hızlı yüzmeye çevirebilirsiniz.

Karın Sıkılaştırma

Yüzme ya da koşudan sonra havlunuzun üzerine uzanın ve karın sıkılaştırma egzersizlerine geçin. Sırt üstü uzanın ve dizlerinizi büküp, ayaklarınızı yukarı kaldırın böylece baldırlarınızın ön kısmı yere paralel bakacaktır. Kollarınızı yanınıza koyun ve bacaklarınızı yerden yaklaşık 5 santim yukarıya kaldırın. Omuzlarınızı ayak açınızla paralel yapın. 25 karın sıkılaştırma egzersizi yapın ve bunları yaparken karnınızı her zaman sıkı olarak tutun.

Çömelme

Ayaklarınızı omuz hizasında açın ve ellerinizi kalçanıza koyun. Kalçanızı yere doğru yakınlaştıkça sırtınızı dik tutun, kalçanızı çıkık tutun. Yukarı kalktığınızda kalçanızı ilerde tutmayı ve kalça kaslarınızı sıkı tutmayı unutmayın. 20 kere ve 2 set bunu yapın.

Çömelme ve Sıçrama

Aşağıya doğru eğilin, yere dokunun, sonra zıplayabildiğiniz kadar yukarı sıçrayın ve 10 kez tekrar edin.

V- Oturuşu

Egzersizinizi V oturuşuyla bitirin. Yere uzanın ve kollarınızı paralel bir şekilde başınızın üzerinde tutun. Daha sonra yeniden uzanır pozisyona gelmeden, el ve ayaklarınızı havada birleştirin ve bunu 2 set 15 tekrarla yapın.

Otelde:

Bu egzersizi otelinizde, havlu, yastık, buz kovası ve merdivenleri kullanarak yapabilirsiniz.

Merdiven Koşusu

Merdiven çıkışlarında kalp ritminizde artış olabilir fakat dayanıklıysanız ve seviyeniz elverişliyse bu egzersiz tam size göre. Merdivenin en alt katından başlayarak bütün merdivenleri 1dakikada çıkın ve bunu 3 kez yapın. Birkaç dakikadan sonra 30 saniyeliğine dinlenmek için biraz durun ve aşağıya inin. Hızınız sizin dayanıklılık seviyenize bağlıdır ve seviyenize göre dakikada 240 basamak da çıkabilirsiniz.

Kol Kasları

Yatağınızın en ucuna oturun. Bacaklarınız size paralel olsun ve ayak bilekleri birleşik. El avuç içlerinizi yatağın köşesine yerleştirin ve el parmaklarınızı bacaklarınıza bakacak şekilde koyun. Sonra kalçalarınızı yatak köşesinden biraz yukarıya çekerek vücut ağırlığınızı kollarınıza verin. Bu hareketi yaparken kollarınızı bükün. Kalçanızı kollarınız zorlanıncaya kadar kaldırın, eğer zorlanırsanız bacaklarınızı bükerek de yapabilirsiniz. 10 kez 2 setlik yapın.

Tüm vücudu sıkılaştırma


Havluyu yere serin ve elinizde bir yastıkla üzerine uzanın ve vücudunuzu genişletin ki kollarınız başınızın üzerine gelmeli ve bacaklarınız yerde bitişik olarak durmalı.Yastığı ayaklarınızın üzerine getirin ve aynı anda dizlerinizi göğüslerinize doğru bükün. Bu bir oturup kalkma egzersizidir fakat biraz zordur. Bitiş pozisyonunda yastığı dizlerinizin üzerine getirin daha sonra geriye doğru alçalın ve yeniden başlayın. Yastık sizin bu egzersiz için doğru bir pozisyonda kalmanızı sağlar, size ağırlık eklemez. Bu hareketi de 2 set ve 10 defa yapın.

Çömelme

Bu çalışma için buz kovasına ya da çöp kovasına ihtiyacınız var.

Buz kovasını sol ayağınızın yanına koyun. Standart çömelme pozisyonunuzu alın(sağ tarafı görün), çömelin ve kovayı almak için sola dönün, daha sonra ayağa kalkın ve kovayı yere koymak için sağ tarafa dönün. Yine kalkın ve kovayı sol tarafa koymak için çömelin. Bunu 10 kez tekrarlayın.

100 kalori yakmanın 100 yolu

100 kalori yakmanın 100 yolu
Yapacağınız küçük değişikliklerle 100 kaloriden kurtulabilirsiniz. İşte gün içinde yemek yerken uygulayabileceğiniz yöntemler!

Kahvaltı

Kahvaltıda sütünüzü şeker yerine taze meyvelerle tatlandırın

1. Yağlı süt yerine yağsız veya yarım yağlı süt için.
2. Kahvaltılık gevrek veya meyve suyunuz için kullandığınız tabağı veya bardağı küçültün.
3. Sütünüzü şeker yerine taze meyveyle tatlandırın.
4. Enerjisiz tatlandırıcılarla yapılmış light yoğurdu tercih edin.
5. Ekmeğinizi tamamen tüketmek yerine birisiyle paylaşın veya ertesi sabah kahvaltısı için ayırın.


6. Yumurtanızı pişirirken margarin veya sıvı yağ kullanmak yerine yağsız tavada veya domates ilavesiyle ile pişirin.
7. Omletinizi peynir veya sucuk yerine soğan, mantar, ıspanak ve biber ile lezzetlendirin.
8. Omletinizi yaparken iki yumurta kullanmak yerine, yumurtalarınızdan birinin tamamını kullanın, diğerinin ise sadece beyazını ekleyerek aldığınız kaloriyi azaltın.
9. Şeker içeren reçeller yerine meyvenin kendi tadıyla yapılmış doğal reçelleri kullanın.
10. Normal sosis, salam ve sucuk yerine yağsız etle yapılmış olanları seçin.
11. Ekmeğinize sürdüğünüz veya sandviç/tost yaptığınız normal peynirler yerine yağsız olanları tercih edin.
12. Çayınızı, kahvenizi veya kahvaltılık gevreğinizi tatlandırmak için normal şeker yerine enerjisiz doğal tatlandırıcıları kullanın.
13. Sandviç veya tost yaparken beyaz ekmek yerine tahıllı ekmek kullanın.

Öğle ve akşam yemeği

Tavuk ve balığı pişirirken haşlama, fırında pişirme ve ızgara yöntemlerini kullanın

1. Makarnanızı kıymalı sos yerine biber, kabak, soğan ve mantar gibi sebzelerle hazırladığınız sosla lezzetlendirin.
2. Ton balıklı veya tavuklu salatanızı limon, sirke, az zeytinyağı ilavesiyle tatlandırın veya mayonez kullanacaksanız light olanları tercih edin.
3. Ton balığının yağda olanları yerine suda olanlarını kullanın.
4. Sandviçinize koyduğunuz peynir veya ızgara etinizi azaltın ve yerine taze sebze ekleyin.
5. Sandviçinize koyduğunuz peyniri zaman zaman tamamen kaldırıp sandviçinizi taze marul, domates, soğan gibi sebzelerle hazırlayın.
6. Etlerinizi yağsız pişirin.
7. Et, tavuk ve balığın yağsız olanlarını tercih edin.
8. Pizza yaparken kullandığınız peyniri yarıya indirin.
9. Sandviç hazırlarken ekmeğe yağ veya peynir sürmeden hazırlayın veya light olanları seçin.
10. Normal margarin yerine light olanları tercih edin.
11. Dışarıda yediğiniz yemeklerde başlangıç olarak yediğiniz besinlerde porsiyon kontrolünü sağlayın ve düşük kalorili olanları seçin.
12. Yemek tariflerinde normal krema yerine yağsız olanları kullanın.
13. Yemeklerinizle beraber tükettiğiniz ekmeğin porsiyonlarını küçültün.
14. Yemekleri, çorbaları veya sosları servis ederken üzerinde biriken yağ tabakasını alıp servis yapın.
15. Sofrada tabağınızı tamamen bitirmeyin.
16. Salatalarınızı krutonsuz tüketin.
17. Salatalarınızı normal soslar yerine düşük kalorili soslarla lezzetlendirin.
18. Tavuk ve balığı pişirirken haşlama, fırında pişirme ve ızgara yöntemlerini kullanın.
19. Tavuğun derisini tüketmeyin.
20. Tükettiğiniz et porsiyonlarını azaltın.
21. Salatalarınızda düşük yağlı lor peyniri tercih edin.
22. Makarna ve pilav tüketirken porsiyon miktarınızı azaltın (özellikle yarım porsiyona indirmeyi deneyin).
23. Ana yemeklerin yanında yağlı ve kalorisi yüksek garnitürler yerine ızgara mantar tercih edebilirsiniz.
24. Yemek yaparken bir yemek kaşığı sıvıyağ kullanın.
25. Aperitiflerinize peynir ve ızgara sebzeler eşlik etsin.
26. Çok yağlı pişen sebze yemekleri yerine mevsimine uygun çiğ sebze ve meyve tercih edin.
27. Yemekleri hazırlarken, yağ kullanmak yerine yanmaz tava ve tencerelerde yağ koymadan pişirmeyi deneyin.
28. Peynirli, yoğurtlu, etli yemekler hazırlarken yemeğe girecek olan yağı azaltın veya hiç kullanmayın.
29. Yavaş yemek daha fazla yemenizi engeller.

Tatlılar


Hazırladığınız tatlılarda yağlı soslar yerine elmalı soslar tercih edin

1. Tatlı ihtiyacınızı karşılamak için tam bir porsiyon yerine tatlının tadına bakarak veya yarım porsiyon tüketerek daha dikkatli olabilirsiniz.
2. Sofra şekeri yerine tatlandırıcı ile yapılmış hafif ve sütlü tatlıları veya meyveli tatlıları tercih edin.
3. Tatlandırıcı kullanarak evinizde kendinize light komposto yapın.
4. Külahlı dondurma yerine tekli dondurma kaplarında dondurma yemeyi tercih edin.
5. Kremalı dondurmalar yerine buzlu dondurmaları tercih edinin.
6. Kremalı pastalar yerine diyet dondurma veya meyve tercih edin.
7. Kek veya turta yerken yarım porsiyonunu iptal edin.
8. Evinizde acil durumlarda diyet dondurma ve meyve bulundurun.
9. Puding veya vanilyalı soslar yerine mevsimine uygun taze meyveleri tercih edebilirsiniz.
10. Cevizli, bademli tatlılar ve kremalı turtalar yerine elma, şeftali ve çilek tercih edebilirsiniz.
11. Kek, brownie veya diğer tatlılar hazırlanırken yağ miktarını minumuma indirin.
12. Tatlı yiyeceğiniz zaman mutlaka porsiyonunuzu başkası ile paylaşın.
13. Standart yağlı kekler yerine daha az yağlı light kekleri tercih edin ve mutlaka bütün kek ve türevi besinlerin yağ miktarına dikkat edin.
14. Hazırladığınız tatlılar da yağlı soslar yerine elmalı soslar tercih edin.
15. Çikolatalarınızı bitter tercih edin ve mümkün oldukça az tüketin.

İçecekler

Kahvenize yağsız süt veya şekersiz kahve aroması

1. Diyet veya meyvesiz sodaları tercih edin.
2. Sıcak çikolata veya kahvaltıda tatlı besinler hazırlarken yağsız süt ve tatlandırıcı kullanın.
3. Yemek, kahve veya içecekler servis edilirken yanında sunulan minik kurabiyelere dikkat edin.
4. Sıvı ihtiyacınızı, su, light buzlu çay ve evde makine ile yapacağınız sade soda ile hazırlanan meyveli sodalarla gidebilirsiniz.
5. İçeceklerinizi tüketirken orta büyüklükte veya büyük bardak yerine küçük boy bardak tercih ediniz.
6. Yağsız veya yüzde
50 yağlı sütler tercih edin.
7. Gün içinde yeterli miktarda meyve ve kendinizin hazırladığı meyveli soda ve sade içecekleri tercih edin.
8. Alkol tüketiyorsanız light bira veya şarap tercih edin.
9. Kafein miktarı yüksek olan diyet ürünlerden kaçının (gazlı içecekler gibi).
10. Şeker ilavesiz konsantreleri tercih edin.
11. Alkollü karışık meyve kokteylleri yerine alkolsüz kokteylleri tercih edin.
12. Kahvenize yağsız süt veya şekersiz kahve aroması ekleyerek daha hafif lezzetler yaratabilirsiniz.

Atıştırmalar

Seçtiğiniz meyveler tenis topu büyüklüğünü geçmemeli

1. Tatlı yerine meyva salatası tüketebilirsiniz.
2. Yağsız yoğurdu soğutup taze meyve ile tatlandırabilirsiniz.
3. Büyük kutularda satılan meyveli yoğurtlar yerine küçük kutularda satılan light meyveli yoğurtları tercih edebilirsiniz.
4. Krakerlerinizi paketinden yemek yerine küçük kaplarda tüketerek porsiyon kontrolü yapabilirsiniz.
5. Çiğ sebzeleri mayonezli soslar yerine baharatlandırılmış taze domates soslarıyla yiyebilirsiniz.
6. Kızarmış cipsler yerine fırında pişirilmiş olanları seçebilirsiniz.
7. Şurup veya şekerli suda beklemiş meyve konsantreleri yerine kendi suyunda bekleyenleri, şeker ilavesizleri seçebilirsiniz.
8. Elma, armut veya portakal gibi bütün meyvelerin bir tenis topu büyüklüğünde olanlarını tercih edebilirsiniz.
9. Kurabiye yerine küpler halinde doğranmış meyveleri tercih etmelisiniz.
10. Meyve ve salata soslarında seçici olun. Yağı azaltılmış, kalorisi kısıtlı tatlı veya ekşi sosları tercih edin ya da ev yapımı olanları kullanın.
11. Yarım kase kuru meyve yemektense yarım kap taze meyve tüketmeye çalışın.
12. Çoklu paketlerde satılan barları tek porsiyonla sınırlayın, kendinizi durduramıyorsanız bir arkadaşınızla paylaşmayı deneyin.
13. Küçük bir avuç dolusu beyaz leblebi tüketin.
14. Çikolata krizlerini light olanlarla ve porsiyonları kontrol ederek geçiştirin.
15. Çikolata yemek yerine yağsız ve şeker ilavesiz pudingleri tercih edin.

Dışarıda yemek yerken


Masaya oturur oturmaz garsondan ekmek tabağını kaldırmasını isteyin

1. Yağsız, tuzsuz patlamış mısırı paketleyip yanınızda taşıyın.
2. Masaya oturur oturmaz garsondan ekmek tabağını kaldırmasını isteyin.
3. İlk yemek olarak çorbayı seçin.
4. Kremalı çorbalar yerine hafif sebze içerikli çorbalar tercih edin.
5. Büyük porsiyonları tercih etmeyin, mönüleri asla bir boy büyük alternatifleri ile değiştirmeyin.
6. Mayonezli soslar yerine sirkeli soslar tercih edin.
7. Salatanıza kruton ekletmeyin.
8. Karışık pizzalar yerine domatesli veya sebzeli pizzaları seçin.
9. Garnitür olarak patates kızartması, pilav ve makarna yerine haşlanmış veya ızgara sebzeler tercih edin.
10. Başlangıç yemeklerinden birini ana yemek olarak sipariş edin, yanına çorba, salata veya sebze yemeği alın.
11. Siparişinizin yanında sunulan cips veya patates kızartması gibi opsiyonlara hayır deyin.
12. Sipariş ettiğiniz yemeğin yarısını yiyin ya da paylaşın.
13. Balığınızı ağır soslar yerine limonla tüketin.
14. Fast food yiyecekseniz yanında salata sipariş edin.
15. Kızarmış veya una bulanmış hamburger köfteleri yerine ızgarada pişirilmiş olanları tercih edin.
16. Salata veya sebzenizi sosu yanında gelecek şekilde sipariş edin, çok az da olsa tadımlık alın.

Kalsiyum için D vitamini şart

Kalsiyum için D vitamini şart
Özellikle bebeklerde kemik ve dişlerin güçlenebilmesi için şart olan D vitamini ihtiyacı büyük oranda güneşten sağlanıyor.

Trabzon Doğum ve Çocuk Bakımevi Başhekimi Uzman Dr. İsmail Topal, vücutta bulunan kalsiyumun, D vitamini olmadan bir yararı olamayacağını söyledi.Topal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kalsiyumun, kemiklerin oluşumunu ve sağlamlığını sağlayan, kalp kasları ile diğer kasların kasılmasında etkili olan ve kan pıhtılaşmasında önemli rol oynayan, vücut için zorunlu minerallerden birisi olduğunu belirti.Vücut ağırlığının yaklaşık yüzde 2'sini oluşturan ve yüzde 98'i kemiklerde bulunan kalsiyumun, süt, peynir, yoğurt gibi süt ürünleri ile karnabahar, brokoli, kurutulmuş meyveler, susam, fındık, pekmez gibi gıdalarda bulunduğunu kaydeden Topal, vücut için önemli vitaminlerden biri olan D vitamininin, bağırsaklardan kalsiyum ve fosforun emilimini sağlayarak kemiklerde kalsiyum depolanmasını sağladığını dile getirdi.


Bebeklerin büyüyüp gelişebilmesi için yeterli miktarda D vitamini ve kalsiyum ihtiyacının karşılanması gerektiğini ifade eden Topal, "D vitamini olmadan vücuttaki kalsiyumun yararı olmaz. D vitamini eksikliğinde, "raşitizm" dediğimiz kemik zayıflığı oluşmaktadır.

Özellikle bebeklerde kemiklerin ve dişlerin güçlenebilmesi için D vitamini son derece önemlidir" dedi.

D vitamininin doğrudan güneş ışığı ile deriden sentez edilebildiği gibi besinlerle de alınabildiğini dile getiren Topal, şöyle devam etti:

"D vitamininin en fazla üretildiği yer cildimizdir. Güneş vücudumuz için çok yararlıdır. Vücudumuzun D vitamini ihtiyacı büyük ölçüde güneş tarafından sağlanır. Özellikle bebeklerin cildinin güneş geçirgenliği daha gazla olduğu için, D vitamini üretkenliği bebeklerde daha fazladır.

D vitamini, hayvansal besinlerden tereyağı, süt, peynir, balık ve karaciğerde bulunur. Ayrıca, bazı bitkilerde de D vitamini vardır. Ancak, sadece hayvansal gıdalardaki D vitamini depolanır."

Anne sütü ile beslenen bebeklerde ilk bir yıl içinde D vitamini ihtiyacının oldukça fazla olduğunu kaydeden Topal, şunları söyledi:

"Çocuklar ve bebeklere, güneş ışınlarından yararlanmaları istendiğinde açık renkte, pamuksu giysiler giydirilmeli, kol ve bacakları açık kıyafetler tercih edilmeli. Başlarına şapka konularak güneşe çıkartılmalıdır. Bebeklere, mümkün oldukça güneşin yoğun ve doğrudan etki gösterdiği gün ortasında değil yatay olduğu, saat 16.00'dan sonraki zamanlarda 15 ile 30 dakika kadar güneş banyosu yaptırılmalıdır."

Steril yaşamda "Astım" riski

Steril yaşamda "Astım" riski
Aşırı temizlik, yoğun deterjan kullanımı ve doğal olmayan gıda tüketimi astım hastalığını tetikliyor.

Her geçen gün hızla artan sanayileşme, steril yaşam, aşırı deterjan kullanımı ve doğal olmayan gıda tüketiminin astım hastalığını tetiklediği bildirildi. Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Alerji Uzmanı Dr. Cem Hasan Razi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, astımın bebeklerde nefes alıp verirken hırıltı diye adlandırılan ses çıkması, hızlı nefes alıp verme, öksürük, nefes darlığı ve daha büyük çocuklarda da göğüs ağrısı şeklinde kendini gösterdiğini söyledi. Sanayileşmenin yaygınlaştığı gelişmiş ülkelerde astımlı hasta sayısında artış saptandığını belirten Razi, yurt dışındaki astımlı hasta oranının Türkiye'den çok fazla olduğunu kaydetti. Razi, sanayileşmiş ülkelerden İngiltere'de yüzde 20-30 oranında astım vakası olduğunu ifade ederek, "Sanayileştikçe daha suni yaşıyoruz, doğal şeylerden uzaklaşıyoruz" dedi.


Türkiye aşırı steril olmadığı için avantajlı

Türkiye'de astımın görülme sıklığının yaklaşık yüzde 10 civarında olduğunu belirten Razi, "Türkiye'de yaşam ortamı, hala Avrupa'daki kadar steril değil,hala hayvanlarla iç içeyiz. Bu, bir avantaj" dedi. Razi, özellikle gelişmiş ülkelerde, gereğinden fazla steril yaşamın, insan hayatına her geçen gün biraz daha fazla yerleştiğine işaret etti. Bağışıklık sisteminin, aşırı steril yaşamla birlikte alerjik yönde gelişim göstermeye başladığını anlatan Razi, "Bebeklerin, doğduğunda belli mikroplarla karşılaşması lazım" diye konuştu. Sanayileşmeyle birlikte, doğal ortamlardan uzaklaşıldığına ve doğal gıda tüketiminin azaldığına işaret eden Razi, astım riski taşımayan çocuklar için çiftlik hayatının hastalıktan koruyucu etkisinin olduğunu kaydetti. Razi, evde, evcil hayvan beslenmesinin, risk altında olmayan çocukların astıma yakalanma riskini azalttığını söyledi.

Bebeğinizde hırıltıya dikkat

Hastalığın, genelde bebeklik döneminde ortaya çıktığını vurgulayan Razi, astımın genellikle 5-6 yaşından önce hatta 2 yaş altında başladığını vurguladı. Razi, çocukluk çağında geçirilen ve 2 yaş altı bebeklerde görülen, virüslerle ortaya çıkan hırıltı, nefes darlığı, hızlı soluk alıp verme ile kendini gösteren bronşiyolitin 4-5 yaşlarında astıma dönme ihtimali olduğunu söyledi. Astımın, küçük yaşlarda başlamasının en önemli nedenlerinden birisinin, bu yaşlarda görülen solunum yolu enfeksiyonları olduğunu vurgulayan Razi, "Bunun dışında, eğer çocuğun genetik yatkınlığı ya da alerjik hastalığı varsa, sigara içilen ortamda bulunuyorsa, prematüre doğmuşsa ve yeterli anne sütü almamışsa astıma yakalanma olasılığı artıyor" dedi.

Razi, bebeğin göğsünden hırıltı gelmesi, hızlı soluk alıp vermesi, sık solunum yolu enfeksiyonu geçirmesi ve gripal enfeksiyonların ağır seyretmesi durumunda en kısa zaman içerisinde uzman doktora gidilmesi uyarısında bulundu.

Astım zamanla geçebilir

Razi, astımın zamanla geçebilen bir hastalık olduğunu ancak hala hastalığı tamamen ortadan kaldıran tedavinin olmadığını söyledi. Tedavide bronş genişletici, nefes yoluyla kullanılan ilaçlar ile ağızdan alınan haplar uygulandığını ifade eden Razi, öksürük ve balgam söktürücü şurupların astımlı çocuklar için kullanılmaması gerektiğini bildirdi. Astım hastası olan çocuklar için evde de basit önlemler alınmasının önemine değinen Razi, şu önerilerde bulundu: -Sigara, bronşları etkilediği için evde asla içilmemeli. -Ev tozu alerjisine karşı, çocuğun vakit geçirdiği yerler tozdan arındırılmalı, ev içinde az eşya bulundurulmalı, yünlü yerine pamuklu ya da elyaflı ürünler kullanılmalı, tüylü oyuncaklar bulundurulmamalı. -Çocuğun vazgeçemediği tüylü oyuncak, haftada bir kez 60 derecede yıkanmalı ya da dondurulup tekrar çözüldükten sonra kullanılmalı. -Polen alerjisi durumunda ev saat 08.00-09.00 ile öğleden sonra 16.00'dan sonra havalandırılmalı, piknik alanlarına gidilmemeli, saat 16.00'dan önce dışarı çıkılmamalı. -Küf alerjisi durumunda, nemli ortamlarda bulunulmamalı, özellikle banyo temizliğine dikkat edilmeli, çocuğun banyoya girerken son değil de ilk giren olmasına dikkat edilmeli. -Kedi ve kuş tüyü alerjisinde, bu tür evcil hayvanlar beslenmemeli, evden uzaklaştırılmalı. -Hamam böceği alerjisine karşı ise kullanım alanları belli aralıklarla ilaçlanmalı. Astımlı hastaların tedavisinde sporun, özellikle yüzmenin çok önemli olduğunu belirten Razi, kimi zaman fazla klorlu suyun bronşları daraltabileceğini ifade ederek, "ilaçlar mutlaka kullanılmalı ve asla yüzmeden vazgeçilmemeli" dedi.

Demir zehirlenmesine dikkat

Demir zehirlenmesine dikkat!
Kansızlığı önlemek için verilen demir ilaçlarının belirtilen dozun üzerinde alınması zehirlenmelere yol açıyor.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Küçüködük, kansızlığı önlemek için verilen demir ilaçlarının belirtilen dozun üzerinde alınmasının zehirlenmelere neden olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Küçüködük, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çocuklada demir zehirlenmelerine sıkça rastlandığını söyledi. Demir eksikliğinin kansızlığa yol açtığını ifade eden Küçüködük, çocuklarda kansızlığın önlenmesi ve tedavisinde demir ilaçlarının kullanıldığını belirtti. Belirtilen dozdan fazla ilaç alımının zehirlenmelere yol açacağını vurgulayan Küçüködük, şunları kaydetti: "Kansızlığın önlenmesi ve tedavisinde demir preparatları sıkça kullanılır. Bu preparatlar rengarenk olduğu için çocukların dikkatini çeker.


Demirin emilimi çok hızlıdır. Yüksek dozda alındığında hızla emilerek dolaşımda serbest halde bulunur ve bütün dokularda özellikle karaciğerde birikerek hücre ölümüne yol açabilir. Sonuçta karaciğer yetmezliği gelişir ve çocuğun kaybedilmesine neden olabilir." Demirin yakıcı olup mide yüzeyinde belirgin zedelenme ve kanamaya yol açabileceğini bildiren Küçüködük, "Yüksek dozlarda kalp yetmezliği ve şoka neden olur. Çocuklarda demir zehirlenmelerine sıkça rastlanmakta, ciddi zehirlenmeler ölüme bile neden olmaktadır" dedi. Demir zehirlenmelerinde belirtilerin kusma, solukluk, halsizlik, karnın üst bölümünde ağrı, uyku hali, şok olduğunu belirten Küçüködük, "Bu durumda çocuk kusturulmalı ve hastaneye götürülene kadar karın masajı yapılmalıdır. Tüm zehirlenmelerde mutlaka hastanın tam teşekküllü bir hastaneye götürülmesi gerekmektedir" diye konuştu. Prof. Dr. Küçüködük, çocuklarda kansızlığı önlemek için, ilk 6 ay anne sütü verilmesini ve ek gıdalara geçildikten sonra tavuk, karaciğer, kuru baklagiller, balık, üzüm pekmezi gibi demir yönünden zengin gıdalarla diyet uygulanmasını tavsiye etti.

Onların da estetik kaygıları var!

Onların da estetik kaygıları var!
Çocuklarda estetik sorunlar zamanında tedavi edilmezse derin psikolojik sorunlara neden olabiliyor.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Karacalar, çocuklarda estetik sorunların zamanında tedavi edilmediğinde psikolojik etkilerinin çok derin olabileceğini söyledi. Karacalar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çocuklarda doğumsal kusurların yanı sıra doğum sonrasında oluşan estetik sorunların tedavilerinin mümkün olduğunu kaydetti. Kepçe kulak, yarık dudak, burunda şekil bozukluğu, yüzde doğumsal lekeler, göz kapağı düşüklükleri, tırnak bozuklukları, yüzde yerel yağ birikimleri gibi estetik problemlerin okul çağında çocuklar için, diğer çocuklar tarafından alay edilme nedeni olarak kullanılabildiğini anlatan Karacalar, bu durumun çocuklarda ciddi psikolojik sorunlara yol açabileceğini ifade etti. "Çocuklarda estetik sorunlar zamanında tedavi edilmediğinde psikolojik etkileri çok derin olabilir" diyen Karacalar, "Çevre ve diğer çocuklar tarafından alay edilme nedeni olan estetik sorunlar giderilmelidir.


Özellikle görünen yerlerdeki estetik sorunların giderilmesi çok önemlidir" dedi. Çocuklara estetik ameliyat yapılamadığı yönünde bir inanış olduğunu belirten Prof. Dr. Karacalar, şu bilgileri verdi: "Estetik burun ameliyatının çocuklarda güvenli bir şekilde yapılabileceği artık kabul edilmektedir. Özellikle solunum sıkıntısına da neden olan burunlar için ileri yaşların beklenmemesi önerilmektedir. Genellikle kabul edilen okul çağından önce çocukla ilgili estetik sorunların giderilmesidir. Aksi halde çocukta ciddi psikolojik sorunlar, öğrenme sorunları, davranış sorunları çıkabilmekte ve bunların bir bölümü çocuğun tüm yaşamı boyunca kişiliğinin bir parçası olarak kalabilmektedir." Çocukların iyileşme seyri ve kapasitesinin erişkinlere göre daha hızlı ve güçlü olduğunu da vurgulayan Karacalar, bazı estetik girişimlerin çocukluk çağında yapılmasının daha kolay olduğunu belirterek, "Kepçe kulak ameliyatları buna örnektir. Kulak kıkırdağı henüz yumuşak olduğu için sertleşmiş erişkin kulağına göre çocukların kulağına daha kolay şekil verilebilir" diye konuştu. Prof. Dr. Ahmet Karacalar, çocuklardaki estetik sorunlar için bir estetik cerraha başvurulmasını önererek, okulların tatil olduğu ayların çocuklardaki estetik problemlerin giderilmesi için uygun bir dönem olduğunu da sözlerine ekledi.

Meyan kökü ile serinleyin

Meyan kökü ile serinleyin!
Asitli içeceklerin yerine tavsiye edilen meyan kökü, serinlemeye yardımcı olduğu gibi, hücrelere ve böbreklere de iyi geliyor.

Asitli içeceklerin yerine tavsiye edilen ve tüketimi sıcaklarla birlikte artan geleneksel meyan kökü şerbetinin, hücreleri yenilediği, vücuttaki sıvı açığını gidererek böbreklerin daha rahat çalışmasını sağladığı bildirildi. Özellikle güney illerinde yaz aylarında yoğun olarak tüketilen meyan kökünün dünyada biyolojik olarak en aktif bitkiler arasında yer aldığı ve çok sayıda hastalığın tedavisinde kullanıldığı belirtiliyor. Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tamer Tetiker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, meyan kökünün Çukurova'ya özgü doğal bir içecek olduğunu belirterek yararlarının saymakla bitirilemeyeceğini söyledi. Meyan kökünün endokrin sistemini (iç salgı sistemi) etkileyebilen doğal bitkiler sınıfında olduğunu vurgulayan Tetiker, sıcak yaz aylarında tüketilmesinin sağlık açısından son derece önemli olduğunu ifade etti.


Vatandaşların yaz aylarında genellikle asitli ürünleri tükettiğini söyleyen Tetiker, şunları kaydetti: "Asitli içecekler vücudun gelişimini olumsuz etkiliyor. Özellikle çocukların aşırı derecede asitli içecek tüketmesi kemik erimelerine, damar sertliği ve fazla kalorisi nedeniyle de obezite hastalığına yol açıyor. Doğal bir içeceğimiz olan meyan kökü ise ne yazık ki unutuldu ve belli yöreler dışında bilinmiyor. Meyan kökü vücudun sıvı açığını kapatan, hücrelerin yenilenmesi ve sağlıklı kalmasını, böbreklerin çalışmasını sağlayan, son derece yararlı bir içecek." Vatandaşlara yaz aylarında, meyve ve sebze gibi içecekte de doğal ürünleri tüketmeleri konusunda uyarıda bulunan Tetiker, doğal serinlik için meyan kökünü önerdi. Tetiker, her ürün gibi meyan kökünün de fazla tüketilmesinin zararlı olduğunu belirterek, aşırı tüketimin hipertansiyon hastalığına yol açabileceğini sözlerine ekledi.

Meyan Şerbeti revaçta

Adana'da, geleneksel kıyafetleriyle baba mesleğini sürdüren meyan şerbeti satıcısı Mehmet Yaşar, sıcaklarla birlikte satışlarının önemli oranda arttığını ifade ederek "hem serinletiyor hem de şifa bulduruyorum" dedi. İl dışından gelen yabancıların şerbete daha çok ilgi gösterdiğini anlatan Yaşar, müdavimi olan müşterilerinin ise düzenli olarak her gün bir bardak şerbet içtiklerini söyledi. Meyan şerbeti, meyan adı verilen bitkinin kökleri ezilerek suda ıslatılmasıyla elde ediliyor. Ezilen meyan kökleri, tahta sallara konularak üzerine yeterli miktarda su ekleniyor. Bir iki gün suda bekletilen meyan kökleri, bu süre içerisinde kendine özgü olan tadı ve rengini suya veriyor, daha sonra bu su süzülerek meyan şerbeti üretiliyor. Elde edilen şerbet çok koyu olduğundan su ilave edilerek içiliyor.

Kumda yürümek düz tabanlığı önlüyor

Kumda yürümek düz tabanlığı önlüyor!
Kumda ve sert balçık çamurda yürümek, ayak içi kaslarını güçlendirerek düz tabanlığı önlüyor.

Ortopedi ve travmatoloji uzmanı Opr.Dr. Savaş Tunay, kumda ve sert balçık çamurda yürümenin düz tabanlığı önlediğini söyledi.
Bolu'da özel bir ortopedi merkezinin sahibi olan Opr.Dr. Savaş Tunay, düz tabanlığın ayak içindeki kaslarla, ayak altını örten kasların zayıflığından kaynaklanan bir hastalık olduğunu belirterek, 'Düz tabanlık, genellikle ailesel yatkınlıktan kaynaklanan bir hastalık. Bu tür vakalarda, ayağın iç kaslarının güçlendirilmesi gerekir' dedi.Beyin ve sinir sistemindeki bir takım hasarların yanısıra travmaya bağlı olarak da düz tabanlığın oluşabileceğini söyleyen Opr.Dr. Tunay şöyle konuştu:


'Düz tabanlıkta uygun bir tedavi görülmemesi halinde, ayağın altı bir ayı tabanı gibi düz olur. Hafif ve orta şiddetli düz tabanlıklarda birşey yapmaya gerek yok. Ortopedik ayakkabılarla veya ortopedik tabanlıklarla bu sıkıntı giderilebilir. Ayak parmaklarıyla yere düşmüş bir kalemi ya da bir çubuğu almak, topuk üzerinde veya parmak uçlarında bir balerin gibi yürümek, deniz kumu veya sert vasıflı balçık çamurda yürümek ayak içlerindeki kasları güçlendirir, ayağın altında kubbeyi oluşturan zarı daha güçlü vasıflı yapar. O nedenle aileler küçük çocuklarına yaz sezonunda ne kadar çok kumda yürüme fırsatı verirlerse, düz tabanlık korkuları da o denli azalır.'

Meyve ve sebze diyeti kurtarıcı değil

Meyve ve sebze diyeti kurtarıcı değil, kivi meyve
Fazla miktarda meyve ve sebze yemek, meme kanserine yeniden yakalanma riskini azaltmıyor.

ABD'de yapılan bir araştırma, doktorun önerdiğinden fazla meyve ve sebze yemenin, daha önce meme kanseri tedavisi görmüş kadınların yeniden meme kanserine yakalanma riskini azaltmadığını ortaya koydu. ABD'nin Stanford Üniversitesi'nden bilim adamlarının 3 bin 100 kadın üzerinde yaptığı araştırmada, sebze, meyve ve lifli yiyecekler bakımından fazla zengin bir beslenme alışkanlığının meme kanserinin yeniden ortaya çıkmasını engellediğine dair bir bulguya rastlanmadı. Amerikan Tıp Derneği'nin (JAMA) yayın organında çıkan makaleye göre bilim adamları, meme kanseri tanısı konduğunda 18-70 yaşında olan ve tedavi görmüş 3 bin 088 kadının beslenme alışkanlığını inceledi. Araştırmaya katılan kadınların yarısı doktorların önerdiği miktardan iki kat fazla sebze, meyve yiyerek, lifli ve az yağlı yiyeceklerle beslendi. Diğer yarısıysa sebze, meyvenin ve lifli yiyeceklerin olduğu normal bir diyet uyguladı. Dr. Marcia Stefanick, "Sonuçlara gerçekten şaşırdım ve biraz hayal kırıklığına uğradım. İki kat fazla meyve, sebzeyle ve lifli yiyeceklerle beslenmenin, yağlı yiyecekleri azaltmanın meme kanserine yeniden yakalanma oranında farklılık yaratmasını bekliyorduk. Her iki grupta da oran, yaklaşık yüzde 17 idi" dedi.

Huzursuz bacak sendromu genetik

Huzursuz bacak sendromu genetik!
Uyku sırasında bacaklarında rahatsızlık, hareket ettirme ihtiyacı ve uyuşma hissetmeye neden olan genler bulundu.

Bilim adamaları, Huzursuz Bacak Sendromu'yla (HBS) bağlantılı 3 geni buldu.Nature Genetics tıp dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Almanya'nın Münih kentindeki Max Planck Psikiyatri Enstitüsü'nden Julianne Winkelman ve ekibi, BTBD9 adlı gen varyantı ve biri MEIS1 olmak üzere başka 2 genin HBS ile bağlantılı olduğunu saptadı.Winkelman, sonuçların, sendromun daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını ve böylece yeni tedavilerin bulunmasının yolunu açacağını söyledi.


Bu arada, İzlanda'da Hreinn Stefansson başkanlığında yapılan ve New England Journal of Medicine dergisinde yayımlanan benzer araştırmada da BTBD9'nin HBCS ile bağlantılı olabileceği kaydedildi.
HBS'nin ABD ve Avrupa'da görülme oranı yüzde 5-15. Bu oran toplumdan topluma ve yaşa göre farklılık gösteriyor. Örneğin Türkiye'de hastalığa rastlanma oranı yüzde 3,2 iken, bu oran Ekvador'da yüzde 2, Singapur'da 0,1, Japonya'da yaşlı kişilerde yüzde 4,6.
HBS hastaları uyku ya da istirahat esnasında bacaklarında rahatsızlık, huzursuzluk, hareket ettirme ihtiyacı, uyuşma, karıncalanma hissediyor.
Bu his gece yarısı uyanmalara ve uykuya dalma zorluğuna da yol açabiliyor.

Düzenli seks erkeğe faydalı

Düzenli seks erkeğe faydalı!
Düzenli cinsel ilişkinin, erkeklerde yaşam süresini uzattığı ancak kadınlarda böyle bir fayda sağlamadığı öne sürüldü.

Tayvan'da yapılan bir araştırma, düzenli olarak haftada en az bir kere cinsel ilişkiye giren erkeklerin yaklaşık yüzde 50'sinin 80 yaşına kadar yaşadığını ortaya koydu.raştırmaya göre düzenli seks, felç sonucu hayatını kaybetme riskini yüzde 50, diyabet nedeniyle sonucu hayatını kaybetme riskini yüzde 40 ve kalp hastalıkları sonucu hayatını kaybetme riskini yüzde 30 oranında azaltıyor.
Araştırmayı yürüten Tayvan Üniversitesi'nden Doktor Huang-Kuang Chen, 'Vardığımız sonuçlar cinsel aktivitelerin koruyucu bir etkisi olduğunu gösteriyor' dedi.


"Kadınlara etkisi çok az''

65 yaşında dul kalmanın erkekler üzerinde son derece yıkıcı bir etkisi de olduğu kaydedilen haberde, bu yaşta dul kalan erkeklerin 80 yaşından önce yaşamlarını kaybetme riskinin yüzde 70 oranında arttığı vurgulandı.

Haberde ancak bu durumun kadınları çok da etkilemediği ve 80 yaşına ulaşma şansını sadece yüzde 33 oranında artırdığı kaydedildi.

The Sun gazetesi, söz konusu araştırmayı 'Düzenli seks, erkeklere olgun bir yaşa ulaşmaları için yardım ediyor ama kadınlara değil' şeklinde değerlendirdi.

Bebeğiniz çok mu ağlıyor

Bebeğiniz çok mu ağlıyor?
Bebeğinizin ağlama nedeni yalnızca hasta olması, acıkması olmayabilir. Belki de ihtiyacı olan şey sevginizdir!

Ailelerin, çocuklarıyla ilgili en fazla yakındıkları sorunların başında gelen "ağlamanın", herhangi bir biyolojik rahatsızlık değil, sevgisizlikten de kaynaklanabileceği bildirildi.Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Acil Tıp Birimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayri Levent Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bebeklerin sadece hastalandıklarında değil, duygusal yönden açlık hissettiklerinde ve ilgisiz kalındığında da ağlayabildiklerini söyledi.Doç. Dr. Yılmaz, hiçbir rahatsızlığı olmamasına rağmen günde 3 saatten daha uzun süren, haftada 3 günden daha fazla tekrarlayan bebek ağlamasının mutlaka dikkate alınması gerektiğini ifade etti. Doç. Dr. Yılmaz, "Ağlayan bebek yakınması, çocuk acil polikliniklerinde sık karşılaşılan, hem anne ve babayı endişelendiren hem de hekime dedektiflik görevinde genellikle faili meçhul dosyalar açıp kapattıran bir yakınma" dedi.


Ağlamanın genellikle fiziksel sağlık açısından sorun oluşturmadığını belirten Doç. Dr. Yılmaz, "Bu durumlarda hekimin ağlayan bebeğin ağlama nedenini çok dikkatli bir öykü, fizik inceleme ve yakın gözlemle bulması ve tedavi etmesi gereklidir" dedi.

Doç. Dr. Yılmaz, ağlama nöbetlerinin bebeklerde genellikle yaşamın 2 ve 3. haftasında başladığını, saatlerce sürebildiğini, ağlamanın çoğunlukla ikindi zamanı, akşamları ve gece yarısında tetiklendiğini, 4'üncü aydan sonra ise genellikle ortadan kalktığını, ancak günde 3 saatten fazla süren ağlamanın mutlaka nedeninin araştırılıp çözüm yoluna gidilmesi gerektiğini kaydetti.

Dikkat çekme isteği

Hiçbir neden bulunmamasına rağmen ağlayan bebeğin, sevgisiz kalıp dikkat çekme isteğinde olduğunun akla getirilmesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Yılmaz, şunları söyledi:

"Aileler, bebekleri ağladığında önce hasta oldukları akıllarına geliyor, oysa sevgisiz kalmış olabileceği düşünülmüyor. Bebeği rahatlatmak sadece altını temiz tutmak, karnını doyurmakla olmaz, sevgiyi de hissettirmek zorundayız. Bebeğin hafif dokunuşlarla saçının okşanması, vücuduna yine hafif dokunuşlarla masaj yapılması ona inanılmaz bir mutluluk verir. Onunla ilgilenmek, gülmesini sağlamak, küçük hediyelerle şaşırtmak ya da ilgisini çekecek ortamlarda bulunmasını sağlamak bebeği duygusal yönden besler."

Doç. Dr. Yılmaz, bebeğin gelişiminde uyku, beslenme ve iyi bakım ne kadar önemliyse sevgi ve güven gibi ona ilk yıllarda aşılanabilecek duyguların da büyük önemi bulunduğuna işaret ederek, annelere şu önerilerde bulundu:

"Annenin sıcaklığı, kulağa fısıldanan tatlı sözler, kucağa alınıp okşanması, bebeğe hayattaki ilk dersi olan sevgiyi öğretir. Bebeğiniz daha ilk doğduğunda, onu kollarınızın arasına aldığınızda, kendisine değer verdiğinizi hisseder. Zaman içinde bu sıcak duyguları iyice öğrenen bebeğiniz, sevginizi karşılıksız bırakmayacaktır. Sevgi bir annenin bebeğine öğretebileceği en güzel duygudur. Aslında tanımlanması zor olan bu duyguyu ona dokunarak, konuşarak, sarılarak öğretebilirsiniz. Bu duygunun kendisi için önemli olduğunu anlayan bebeğiniz, sizin yokluğunuzda bu duyguyu arayacak, sevgiyi böylece öğrenmiş olacaktır."

Doç. Dr. Yılmaz, bebeğin ilk aylarda öğrenebileceği bir başka duygunun ise güven olduğunu belirterek, şöyle dedi:

"Her zaman yanında olduğunuzu bilmek, ağladığında kucağınıza almanız, onu önemsediğinizi gösterir. İlk aylarda aşılanan bu güven duygusu, ileride onun yaşantısını önemli ölçüde etkiler. Kendine güvenli bir birey olarak yetişmek için, güven duygusunu hissetmelidir."

Burun kanaması ihmale gelmez

Burun kanaması ihmale gelmez
Artan sıcaklar ve kuruyan hava, burun kanamasını tetikleyebiliyor. Kanamanın sık tekrarlanması ise tümör habercisi olabilir.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barlas Aydoğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, burun kanamasının her yaş grubunda görülebileceğini, sık tekrarlamasının ise tümör habercisi olabileceğini söyledi.Sıcaklıklara bağlı olarak burun kanaması şikayetlerinde de önemli artış yaşandığını anlatan Aydoğan, "Sıcakların artması, kuru havanın burun içindeki kılcal damarların daha kolay zedelenmesine, dolayısıyla da kanamalara yol açıyor" dedi.
Güneşli havaların burunda kuruma, kabuklanma ve dokularda daha çabuk hasara yol açtığını vurgulayan Aydoğan, şöyle konuştu:


"Yaz aylarında çok ciddi şekilde burun kanamalarında artışa neden oluyor. Bunun yanı sıra klimalı ortamlar da burun kurumasına bağlı kanama görülebiliyor. Sık tekrarlayan ve durmayan kanamalar, burundaki tümörün habercisi olabileceği gibi kişide panik ve stres yaratarak yaşamı da olumsuz etkiliyor. Çoğu zaman dinlenmek için gidilen tatiller, bu kanamalar nedeniyle çekilmez olabiliyor."

Sık burun kanamasının yüksek tansiyon habercisi olabileceğine de dikkati çeken Aydoğan, önlem olarak klimalı ortamların havalandırılması, burun nemlendirici kremler veya spreyler kullanılmasını önerdi.

"SİGARA DA TEHDİT EDİYOR"-

Aydoğan, sigara kullanımının birçok hastalıkta olduğu gibi burun kanamalarında da başlıca etken arasında yer aldığını bildirdi.

Sigara dumanının burun içindeki tüylü hücrelerin çalışmasını engellediğini anlatan Aydoğan, "Tüylü hücreler tam çalışamadığı için, kanama daha kolay meydana geliyor" dedi.

Burun kanaması durumunda oturur ve baş önde pozisyonda olunması gerektiğini belirten Aydoğan, kıkırdak dokuya bastırarak yanlardan yapılacak baskıyla kanamanın önlenmeye çalışılması gerektiğini kaydetti.

El yardımı ile yapılacak tamponla kanamanın önlenebileceğini anlatan Aydoğan, durmayan kanamalarda ise mutlaka bir uzman doktora baş vurulması gerektiğini sözlerine ekledi.

Sıcak sarışınları vuruyor

Sıcak sarışınları vuruyor!
Sıcak hava, sarışın renkli gözlü kişiler ile vücudunda yanık ya da yara izi bulunan kişileri daha fazla etkiliyor.

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, sarışın, renkli gözlü kişiler ile vücudunda yanık ya da yara izi bulunan kişilerin sıcak havadan daha fazla etkilendiğini söyledi.Prof. Dr. Yorulmaz, sıcak havada güneş ışınlarına bağlı yanıklar, cilt kanseri, terleme ile ısı kaybının yetersizliği, aşırı sıvı kaybı, sıcak çarpması gibi sağlık sorunlarının çok daha sık görülebileceğini belirtti.Terin emilmemesinin vücut sıcaklığının hızla yükselmesine yol açarak sıcağa bağlı rahatsızlıkları şiddetlendirdiğini vurgulayan Prof. Dr. Yorulmaz, şunları kaydetti:


"Çöl sıcaklarının yaşandığı bugünlerde sağlıklı giyinmek aşırı sıcak ve güneş ışınlarına bağlı sağlık sorunlarından korunmada hayati önem taşımaktadır. Sarışın, renkli gözlü kişiler ile vücudunda yanık ya da yara izi bulunan kişiler sıcak havadan çok daha fazla etkilenir."

Yazın giyilecek giysilerin güneş ışınını yansıtacak özellikte açık renkli ve hafif olanlardan seçilmesi gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Yorulmaz, şöyle devam etti:

"Giysiler sıkı, dar olmamalıdır. Vücudu sıkı sıkıya saran dar giysiler, cilt ile giysi arasında hava akımını engelleyerek terleme yoluyla ısı kaybını da etkiler ve sıcağın olumsuz etkisini artırır. Giysiler aynı zamanda koruyucu kremler gibi, güneş ışığının etkisini azaltarak cildi koruyabilmektedir.

İç çamaşırları pamuklu ve dar olmayanlardan seçilmeli, yazın pek kullanılmamakla birlikte teri emebilen bir atlet giymek, hem güneşten korunmada faydalı olur hem de teri emerek sıcaktan daha az etkilenmeyi sağlar."

En az 15 faktör güneş kremi tercih edilmeli

Prof. Dr. Yorulmaz, giysinin cildi güneş yanıklarından tümüyle korumadığı için yazın güneş altına dolaşmak durumunda kalındığında kişinin üzerinde giysi olsa bile koruyucu krem kullanmasının doğru bir davranış olacağını söyledi.

Güneş ışınlarından korunmak için büyüklerin en az 15, çocukların ise en az 20 faktör koruyucu kreme ihtiyaç duyduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Yorulmaz, "Güneşin en şiddetli olduğu zamanlarda güneş altında dolaşırken, giyilen giysiler mümkün olduğunca bol, uzun kollu ve bacakları korumak üzere uzun bol pantolonlar olmalıdır. Böylece kolların ve bacakların güneşten yanması engellenmiş olacaktır" dedi.

Yazın sıcak havalarda başı ve beyni sıcaklardan korumak için mutlaka güneş ışınlarını doğrudan kafaya gelmesini engellemek üzere şapka giyilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yorulmaz, özellikle saçları olmayan ya da seyrek olanlarda bunun daha büyük önem taşıdığını söyledi.

Gözleri güneşin şiddetli ve zararlı ışınlarından korumak için de gündüz saatlerinde mutlaka yüze uygun güneş gözlüğü kullanılması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Yorulmaz, "Yaz mevsiminde hafif, terlemeyi engellemeyecek tarzda makyaj yapılması daha sağlıklıdır. Sıcak havada ağır parfümlerin kokularıyla sinek böcek gibi haşereleri çekebileceği unutulmamalı, hafif parfümler tercih edilmelidir" diye konuştu.

Erkek cinselliği hakkında yanlış bilinenler

Erkek cinselliği hakkında yanlış bilinenler!
Cinsellik bir çok yanlışın doğru sanıldığı bir konu. Biz de kadınların en sık bahsettiği konulardan derlenen 'mit'leri 14 başlık altında topladık...
Cinsellik dipsiz bir kuyu gibi. Tek bir kelime ya da belli kalıplarla anlatılmayacak kadar geniş bir alana yayılıyor. Davranış Bilimleri Enstitüsü uzmanlarından Psikolog Dr. Nur Velidedeoğlu, hala tabu olarak görülen cinsellikle, ilgili kulaktan kulağa yayılan sayısız boş inanç ve mitten bahsediyor; bu inançların kadınların cinselliğe bakışını olumsuz etkilediğinin altını çiziyor. Cinsellik insana haz veren aktivitelerin başında gelmesine rağmen bazen görev ve hatta işkence olarak görülebiliyor bazı kadınlar tarafından' Hatta işi daha da öteye götüren kadınlar sırf partnerini mutlu etmek için orgazm taklidi dahi yapıyorlar. Psikolog Dr. Velidedeoğlu, 'Bu nedenle terapilerimizde cinsel sorunları için başvuranlara, inandığı cinsel mitleri mutlaka soruyoruz.

Onların cinselliğe bakışlarını anlamaya, cinsel mitlere bağlı oluşan korkuların gün ışığına çıkarmalarına yardımcı oluyoruz' diyor. Biz de kadınların en sık bahsettiği konulardan derlenen 'mit'leri 14 başlık altında topladık'

'Tüm fiziksel yakınlaşmalar cinsel birleşmeye gider''

Bu yanlış inanış, 'Erkekler her zaman seks ister kadına sadece ve sadece seks için yakınlaşır' düşüncesinin devamıdır ve sağlıksız bir yaklaşımdır. Oysaki her yaklaşma cinsel birleşme ile sonuçlanmak zorunda değildir.

'Sevişmeyi sadece erkek başlatır ve erkek yönetir'

Cinsellikle ilgilenen kadının 'kötü kadın' olduğu düşünülür. Kadın bu damgayı yememek için partneriyle yatağa girdiğinde seksi başlatanın erkek olmasını bekler. Bu tamamen toplumda kadına ve erkeğe yüklenen rollerin devamı olan bir düşüncedir. Yani kadına annelik rolü benimsetilirken erkeğin seksle daha fazla ilgilenmesi beklenir. Ancak seks ne erkeğin ne de kadının tekelindedir. Seks eğer iki kişi arsında yapılan bir eylemse iki kişinin de aktif olması gerekir ve bu her iki tarafın cinsellikten daha da zevk almasını sağlar.

'Gerçek erkek,cinsel birleşme sırasında partneri tatmin oluncaya kadar boşalmadan durabilen erkektir!'

Bu mit, 'bir erkek partnerini seviyorsa onunla birlikte olduğunda sertliği kolaylıkla sağlayabilir ve istediği kadar uzun süre devam eder' gibi yanlış bir inanıştan kaynaklanıyor. Aslında 'erkek eşittir penis' diye düşünülüyor. Ancak erkeğin de etten kemikten bir insan olduğu unutuluyor. Her erkek sertleşme sorunu yaşayabilir.Ama bu eşini sevmediği anlamına gelmez. Bu sürekli devam eden bir durumsa arkasında farklı bir sağlık sorunun yatıp yatmadığı araştırılmalıdır.

'Seks sadece üreme amaçlı olmalıdır'

Kadınlarda erkekler de böylesine bir yanlışın içine düşebiliyor. Sırf bu düşünce yüzünden anne olduktan sonra eşinden uzaklaşan erkekler de var. Kadınlarda bu düşünce çok daha fazla hakim.Kadınlar,anne olduktan ya da menopoza girdikten sonra seksten tamamen uzaklaşabiliyor. 'Menopoz doğurganlığı sonlanması olduğu için cinsellik de biter.' diye düşünüyorlar.Bazı kadınlar ise 30 yaşın seks için sınır olduğu ve bu yaştan sonra seks yapmak isteyen kadının 'azgın' damgası yiyeceğini düşünür. Tüm bu mitler kadının genellikle doğumundan sonra cinsellikten uzaklaşmasına yol açar.

'Erkek koşulsuz şartsız partnerini cinsel açıdan doyurmak zorundadır. Yoksa kadın ona karşı sevgisini yitirir'


Erkek mekanik, robotvari bir yaratık olarak görülüyor. Erkeğin cinsellik açısından performansının çok yüksek olması gerektiği düşüncesinin uzantısıdır bu yargı' Genelde seks esnasında erkeklerin mantık ve duygularının devre dışı kaldığı düşünülür. Ancak bu düşünce de en az diğerleri kadar yanlış.

'Sevişme doğal ve kendiliğinden olmalıdır. Sevişme sırasında konuşmak bunu bozar'


Kadın bu konuda hiç konuşmak istemez ve erkeğin de kendisinin ne istediğini hiç konuşmadan bilmesini ister. Hatta bazı eşler 'kaç yıllık eşim, tabii ki benim ne istediğimi bilmeli' inancına sahiptir. Kadın, karşıdaki insanın falcı gibi davranmasını ister. Oysa kimse kimsenin aklından geçeni okuyamaz. Sevişme aynı zamanda tek kişinin sorumluluğunda olan bir şey değil, bir süreç, bir alışveriştir.

'Gerçek erkek, sertleşme sağlamak için uyarılmaya ihtiyaç duymaz'

Erkeğin her an sekse hazır olduğu inancı vardır. Erkekler mekanik bir yaratık olarak algılanır. Yalnızca kadınlar değil kendini böyle addeden erkekler de var. Bu çok yanlış bir inanış.

'Kadının cinsel doyuma ulaşması için sertleşmiş bir penis şarttır'

Cinsel birleşme için penisin çok sert olması gerektiği zannedilir. Oysa penisin vajina içine girmesi için gerekli sertlikte olması yeterlidir. Ancak ereksiyon durumunun yaşandığı durumlarla bu olay karıştırılmamalıdır. Hakim olan 'sevişmek mutlaka birleşme ile sonuçlanmalıdır' düşüncesinin aksine eşlerin birbirine dokunması okşaması hatta bu yolla tatmine kadar gitmesi sevişmenin bir parçasıdır. Cinsellikte yüzde yüz birleşme şart değildir. Bu iki tarafın oluruna kalır bir durum.

'Cinsel başarısızlığın sonu felakettir'


Erkeğin cinsellik açısından çok iyi performansa sahip olması gerektiği düşünülür. Toplum erkeğe cinsellik açısından çok fazla yük veriyor, erkek de bunu kabulleniyor. Bu durumda eğer cinsellikte başarısız olursa bu felaket olarak değerlendiriliyor.

'Kadın seks esnasında pasif olmalıdır'


Cinsellik erkek dünyasına ait bir eylem olarak algılanır. Bu düşünceye göre kadın cinsellikle ilgilenmemelidir. Bu yüzden cinselliği kadın değil erkek yönetmelidir. Bu düşünceye göre cinsellik, kadına uygulanan bir eylemdir ki tamamen yanlıştır.

'Seks esnasında penisin sertleşmemesi veya oluşan sertliğin kaybı erkeğin partnerini çekici bulmadığı anlamına gelir'

Eğer erkekte cinsel bir bozukluk varsa penis sertleşmeyebilir. Mutlaka eş ile bağdaştırılmamalı. Hatta bazen sertleşme sorunu olan erkekler bunun altında fiziksel bir sorun yatabileceği gerçeğini kabul etmez ve bunu test etmek için başka kadınlarla birlikte olmayı denerler. Oysa erkeğin yaşadığı günlük sıkıntılar bile böyle bir soruna yol açabilir.

'Gerçek erkek cinsellikle ilgili her fırsatı değerlendirir'

Bu yanlış inanışta 'erkek önüne gelen her kadınla her an birlikte olabilir' düşüncesi hakim. Oysa cinsellikte doğru zaman, doğru kişi,doğru yer önemlidir. Bunlardan biri eksikse sorun yaşanır.!erkek eşittir seks' düşüncesi tamamen silinmeli.

6 adımda mükemmel bacaklar

6 adımda mükemmel bacaklar
Bacaklarınızın korkulu rüyası selülit, varis ve lekelerden kurtulmak istemez misiniz? Altı adımda bacaklarınızı mükemmelleştirin...

Selülitlerden Kurtulma:

Vücuttaki lenf sistemini düzenli olarak keselemek toksinleri vücuttan atmaya yardımcı olur ve selülitlerin oluşumunu azaltır.Selülit Sorununun Çözümü' adlı kitabın yazarı Dr.Howard Murad selülitlerin oluşumunu engellemedeki önemli yollardan birinin, vücudu kuru, sert bir fırça yada keseyle yıkamanın olduğunu, çünkü o sırada kan dolaşımının canlandığını ve sellüler dokuların yavaşça yakımla birlikte yok olduğunu belirtir. Ayaklardan, kalçalara kadar vücudunuzu çemberler halinde keseleyin.


Selülitleri ve toksinleri atmadaki benzer bir yöntem ise evde uygulayabileceğiniz lenf drenaj masajıdır. Duyulduğu kadar korkutucu değildir, hatta diğer masaj yöntemlerinden daha da basittir. Dermotoloji ve selülit uzmanı Dr Elizabeth Dancey'nin söylediğine göre masaja kasıklardan başlamalı, parmaklarla dizlerin içine kadar dalga şeklinde gelip, kasıklara doğru geri dönülmelidir ve eğer bu masaj her hefta 15-20 dakikalığına yapılırsa bacaklarınız pürüzsüz ve daha sıkı gözükecektir.
Birçok uzman selülit kremlerinin vücudun derinine etki etmediğine, sadece vücudun yüzeyini pürüzsüzleştirip, masajla birlikte sürüldüğünde etkili olabileceğine katılırlar.

Varis (de-vein):

Lifli damarlar(varisler) çıplak bacakların kötü görünmesine neden oluyor. Bacak yüzeyinde oluşan ve damar içlerinde kanla dolu olan bu küçük, kırmızı damarların en bilinen tedavi yöntemi lazer tedavisi veya skleroterapidir. Estetik uzmanı Dr David Gault skleroterapi tedavisinde varislerin iğneyi sokabilecek büyüklükte olmalarının daha faydalı olacağını söylüyor ve ekliyor 'damar tıkanıklığını açmak için ilaç damara enjekte ediliyor ve vücut onu emiyor, sonuçta damarlar eski haline dönüyor.' Damar iğne için çok küçük olduğunda lazer tedavisi uygun görülüyor. Sıcak bir atış damarın içine uygulanıyor ve orada tahrik edici, kızdırıcı bir reaksiyon oluyor ve buda damar yollarının açılmasını sağlıyor.

Nemlendirme:

Nem vücudunuzun sahip olması gereken en önemli şeydir ve vücudunuzun sık sık nemlenmeye ihtiyacı vardır. Nem vücuda doğal ve yumuşak bir görünüm verir. Bunun için vücudunuza istediğiniz bir bakım ürünü kullanabilirsiniz.

Temizleme:

Pul pul dökülen ciltler gibi birçok hastalık vardır. Bu tür ciltler çok fazla kuru değildir, pürüzlü bir cilt tonu vardır ve pul pul kalkmalar görülür. Herhangi bir vücut nemlendiricisi ürünü kullanmanız iyi gelebilir ama ölü deri hücrelerine nüfus etmesi pek düşünülemez.

Parlaklık yaratın:

Bacaklara kapatıcı uygulandığında çok daha etkileyici ve pürüzsüz göründüğü herkes tarafından bilinir. Fakat önemli olan cilt renginize uyumudur. Cildinize en uygun kapatıcı veya fondöteni seçin. Fondötenin bir bölümünü bir miktar nemlendiriciyle birleştirip yumuşak ve daha pürüzsüz bacaklara sahip olabilirsiniz. Vücut renginizden bir kaç ton koyu ve yakışan bir fondöteni bacaklarınıza sürdükten sonra herhangi bir çürük ya da kusuru şeftali ve sarı tonları arasında bir kapatıcıyla kapatabilirsiniz. Diğer ve son yöntemse

Power-Plate

yöntemidir. Madonna'nın da kullandığı bu alet vücudunuzun bir anda şekillenmesine yardımcı olacak. Aletin üzerinde durmanız yeterli olacaktır. Alet size çamaşır makinesindeymişsiniz gibi titreşimler veriyor böylece kaslarınız geriliyor ve sonuç olarak daha sıkı ve diri bir cilt sahip oluyorsunuz.

Sigarayı bırakmayana ameliyat yok

İngiltere'de başlatılan

İngiltere'de bir süre önce Milli Sağlık Sistemi (NHS) tarafından başlatılan operasyondan en az 4 hafta önce sigarayı bırakmayan hastaların ameliyatlarının ertelemesi uygulamasına, Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Adana Şubesi destek verdi.
Şube Başkanı Uzman Dr. Nebil Bal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sigara içme yaşının 9'a kadar indiği Türkiye'de "Sigara ile Savaş" anlamında pek çok bilimsel ve sosyal çalışmalar yapıldığını söyledi.İngiltere'de başlatılan "Sigarayı bırakmayan hastanın ameliyatının ertelenmesi" uygulamasının sigara alışkanlığı ve tüketiminin azaltılması konusunda yararlı olabileceğini belirten Bal, "Ancak hastalara sigarayı neden bırakmaları gerektiği iyice anlatılmalıdır" dedi.


"Eğer hastalar sigarayı yalnızca ameliyat olabilmek amacıyla bırakırlarsa büyük ihtimalle en kısa sürede yeniden başlayacaklardır" diyen Bal, şunları kaydetti:

"Hastalar, yaşamlarının ameliyat sonrası dönemde daha iyi kalitede devam edebilmesi, farklı hastalıkların ortaya çıkma riskinin en aza indirilmesi için sigarayı bırakmaları gerektiği konusunda ikna edilmeli.

Bu yönde destekleyici çalışmalar yapılmalıdır. Uygulama ancak bu şekilde başarıya ulaşabilir.

Türkiye'de de sigara içenlere ameliyat öncesi bu alışkanlıklarını bırakmaları gerektiği hekimler tarafından hastalara telkin edilmektir.

Ancak ne yazık ki bunu uygulayan hastaların sayısı ise çok az. Çalışmalarımız bu yönde geliştirmeli ve temiz, dumansız sağlıklı bir çevre yaratma konusunda çabalarımızı artırmalıyız."

Bal, sigaraya başlamanın engellenmesi ve insanların bu alışkanlıklarını bırakması yönünde yapılacak en önemli çalışmalardan birinin sigaradan arındırılmış alanların yasal düzenlemeler ile genişletilmesi olacağını ifade ederek, "Sigaradan tamamen arındırılmış alanların artması, insanların yaşam kalitelerini, iş verimliliklerini ve sağlık durumlarını en üst seviyeye çıkaracaktır" dedi.

Bal, bu yöndeki etkinliklerin alışkanlığa sahip olanların sigarayı bırakmasını sağlayabileceğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Her şeyden önce gençlerin de sigaraya başlamaları önlenecektir. Sigaraya harcanan paralar ve doğal sonucu olarak yapılan tedavi masrafları azalacak, ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlanacaktır."

Havuzda gözlerinizi koruyun

Havuzda gözlerinizi koruyun!
Havuz suları göz hastalıklarına yol açabiliyor. Su virüsün, havuzda yüzen diğer kişilere kolayca bulaşmasına neden oluyor.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gülhanım Hacıyakupoğlu, havuz sularının göz rahatsızlığına yol açtığını söyledi.Göz iltihabına neden olan 'Adoneviral Konjonktivik' adlı virüsün, havuzda bir kişiden, su içindeki herkese bulaşabildiğini belirten Prof. Dr. Hacıyakupoğlu, havuz yerine denizlerin daha sağlıklı olduğunu söyledi. Rahatsızlığın antibiyotik kullanılmasıyla düzeldiğini belirten Prof. Dr. Hacıyakupoğlu, "Virüsü alan kişinin gözünde yaklaşık 10 gün boyunca yanma, batma, kanama, kızarıklık, sulanma, ışıktan rahatsız olma ve şişme meydana gelir.


Kişi gözünde kum varmış gibi rahatsız olup, acı çeker. Hastalığın başkalarına bulaşmaması için önlem alınması gerekir. Bunun için havuza gelen kişilere sağlık görevlileri göz rahatsızlığı bulunup bulunmadığını sorup varsa suya girmemesi için uyarıda bulunmalıdır. Bir diğer çözüm de havuza giren her kişinin su gözlüğü takmasıdır" dedi. Prof. Dr. Hacıyakupoğlu, güneş ışınlarının göz sağlığını olumsuz etkilediğini anlatırken, güneş gözlüğü takmadan dışarı çıkılmaması önerisinde de bulundu.

Gözün uzun süreli güneş ışığına maruz kalmasının görme tabakasına ciddi boyutlarda zarar verdiğini belirten Prof. Dr. Hacıyakupoğlu, "Özellikle güneşin daha etkili olduğu saatlerde koruyucu gözlükler mutlaka takılmalı. Güneş gözlüğü aksesuvar değildir. Güneş gözlüğü de zararlı ışınlara göre uygun koruyucu cama sahip olmalıdır" diye konuştu.

Doğru içecekleri ve besinleri seçin

Doğru içecekleri ve besinleri seçin
Yaz aylarında artan sıcaklarla birlikte, başta çocuklar ve yaşlılar olmak üzere herkes beslenmesine dikkat etmeli, bol bol su içmeli.

Diyabetlilerin yaz aylarında serinlik katıcı doğru besin ve içecekleri tüketmeleri gerekir. Bunun için şu noktalara dikkat etmeliler.Su en iyi serinleticidir. Suyun yerini hiçbir meşrubat, gazlı içecek tutamaz. Mutlaka günde 2-2,5 litre su içmeli, tatlandırıcılı da olsa gazlı içecekleri kullanmamalı, taze limon ve tatlandırıcı ile hazırlanmış light limonataları tercih etmelisiniz. Aşırı ısı artışı ile iştahınız azalabilir, öğün atlamak isteyebilirsiniz. Bu kan şekeri dengesi için tehlikeli olacaktır. Her ana öğünde hafif ama dengeli bir mönü, ara öğünlerde ise light kahvaltı tarzı atıştırmalar yapmalısınız. Yaz meyveleri porsiyon kontrolünün zorlaştığı, kan şekerini hızlı yükseltebilen alternatiflerdir. Özellikle karpuz-peynir tarzında öğünlerden kaçınmalısınız. Karpuz masum bir meyve değildir, hem fazla yedirir hem de kalorisiz sanıldığından tuzağa düşürür ve kişilerin beklenmedik kilo artışlarına zemin hazırlar.


Hamilelere öneriler
Hamilelikte sık karşılaşılan bir problem olan ödem, yaz aylarıyla birlikte sıcaklık ve terleme sonucu meydana gelen sıvı kaybı ve yetersiz sıvı tüketimi ile daha da artar. Yine emziklilik döneminde süt salınımı için yeterli sıvı tüketilmediği durumlarda bebeğin büyümesi için gerekli süt salınımı gerçekleşemez. Bütün bu faktörler değerlendirildiğinde hamile veya emzikli iseniz bu dönemde günlük 2,5-3 litre su tüketmelisiniz. Ayran, süt, kefir, taze sıkılmış meyve ve sebze suları gibi içeceklerle hem sıvı ihtiyacı karşılanır hem artan vitamin ve mineral ihtiyacına destek sağlanır. Öğün aralarında veya öğünlerle birlikte bu besinlerin tüketimine ağırlık vermelisiniz. Özellikle bu mevsimde tuz tüketimi vücutta su kaybını artırıp ödemlere neden olacağı için tuz tüketiminizi minimum düzeyde tutmalı, baharatlarla yemeklerinizi lezzetlendirmelisiniz. Balık tüketiminize dikkat edin. Balık beyin gelişimi için oldukça önemli olan omega 3 yağ asitlerinin en önemli kaynağıdır. Araştırmalara göre bu olumlu etkinin görülebilmesi için haftalık balık tüketimi 340 gramın altında olmamalı.

Cilt kanserine karşı spor ve kahve

Cilt kanserine karşı spor ve kahve!
ABD'de yapılan bir araştırmada, egzersiz ve kahvenin, güneş ışınlarının neden olduğu cilt kanserinden koruduğu ortaya çıktı.

New Jersey'deki Rutgers Üniversitesi'nde yapılan ve Proceedings for the National Academy of Sciences Dergisi'nde yayımlanan araştırmaya göre, fiziksel egzersizle birlikte ölçülü kahve tüketimi, güneşin ultra-viyole B (UVB) ışınlarının yol açtığı kanserojen etkileri ortadan kaldırabiliyor.Rutgers Üniversitesi araştırmacıları, fareler üzerinde yaptıkları deneylerde, egzersizle birlikte kafeinin, DNA'ları UVB tarafından bozulan kanserli hücreleri ortadan kaldırarak, UVB'nin yıkıcı etkisini ortadan kaldırdığını belirlediler.


Araştırmalarında özellikle güneş ışınlarına karşı hassas tüysüz fareleri inceleyen bilim insanları, bir gruba, insanlarda 1 veya 2 büyük fincan kahveye bedel kafein içeren su içirdiler, diğer gruba egzersiz yaptırdılar, üçüncü gruba da her ikisini birden uyguladılar.

Dördüncü gruba ise ne kafein veren, ne de egzersiz yaptıran araştırmacılar, tüm fare gruplarını, deri hücrelerinin DNA yapısına zarar veren UVB ışınlarına maruz bıraktılar.

Araştırmanın sonunda kafein verilen ve egzersiz yaptırılan grup, kanserli hücreleri ortadan kaldırma kapasitelerinin, diğer 3 gruptan açıkça fazla olduğunu gösterdi.

Hamilelikte beslenmeye dikkat

Hamilelikte beslenmeye dikkat
Hamileliği süresince yeterince beslenmeyen anneler, ileride obez olma riski yüksek bebekler dünyaya getiriyor.

Hamileliği süresince fazla kilo almamak için ya da farklı nedenlerle yeterince beslenmeyen annelerin, ileride obez olma riski yüksek bebekler dünyaya getirdiği bildirildi.BBC'nin internet sitesinde yer alan habere göre, İngiliz ve Yeni Zelandalı bilim adamlarının birlikte yaptıkları araştırma, hamile kadınların beslenme düzenlerinin, çocuklarının ileride obeziteye eğilimli olup olmayacağını belirlediğini ortaya çıkardı.Araştırmaya göre, hamileliği süresince yetersiz ya da kötü beslenen anne adayı, yaşamının ileriki yıllarında kilo almaya meyilli bünyelere sahip bebekler dünyaya getiriyor.


İngiltere'deki South Hampton Üniversitesi ile Yeni Zelanda Büyüme ve Gelişme Araştırma Merkezi'nin yaptığı araştırma, anne karnındaki fetusun, içinde bulunduğu beslenme koşullarına uyum sağlama çabasının, metabolizmasının gelecekte de gıdaya karşı nasıl tepki vereceğini belirlediğini gösteriyor.

Buna göre, sürekli düşük kalorili gıdalara maruz kalan fetus, yaşamının ileriki dönemlerinde de gıdaların bu şekilde olacağını varsayarak, metabolizmasını gıda ve yağ depolamaya yönelik ayarlıyor, bu tür çalışan bir metabolizma da kişiyi yaşantısının ileriki dönemlerinde kilo sorunuyla karşı karşıya bırakıyor.

Uzmanlar, araştırmanın hamilelik döneminde anne adayının dengeli ve yeterli beslenmesinin önemine vurgu yapmanın yanı sıra yanıtlamakta zorluk çekilen bir noktaya da ışık tuttuğunu belirtiyorlar.

Uzmanlara göre, araştırma, "genetik olarak benzer bireylerin, niçin farklı metabolizmalara sahip oldukları" sorusunun yanıtına da ışık tutma özelliğini taşıyor.

Hiperaktivite kader değil

Hiperaktivite kader değil
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda tedavi, davranış sorunlarında olumlu sonuç veriyor.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), çocuğun gelişimini, anne-çocuk ilişkilerini, öğrenmelerini olumsuz etkileyen ve diğer çocuklardan geri kalabilmelerine yol açabilen önemli bir sorun. Buna rağmen tedavi, DEHB sorunu olan çocukların büyük bölümünde yarar sağlıyor. Hastaların yaklaşık yüzde 80'inde 4 - 5 hafta gibi kısa bir süre içinde çok belirgin düzelmeler görülüyor.
Toronto Üniversitesi Tıp Fakültesi Profesörü ve Scarborough Hastaneleri Psikiyatrik Araştırmalar ve Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Kliniği Direktörü, Kanada Dikkat Eksikliği Eğitim ve Araştırma Örgütü Kurucu Üyesi Prof. Dr. Atilla Turgay, sorularımızı yanıtlamaya devam ediyor.

EHB tedavisine ilaçların en büyük yararı nedir?

En belirgin yararı, ilaç kullanan çocukları normal çocuklardan farklı olmayacak şekilde düzeltebilmemiz.

Peki tedavideki son yenilikler neler?

Son 5 yıldır olan çalışmalar gösteriyor ki DEHB'de kullanılan metilfenidat ve uzun etkili metilfenidat, sosyal davranımı düzeltiyor, saldırgan davranışı büyük ölçüde önlüyor. Aynı zamanda anne babayı dinlememe gibi başkaldırıcı davranışları da düzeltebiliyor. DEHB olsun olmasın saldırgan davranışlar gösteren çocuklarda bir tek bu ilacı kullanırsanız, söz konusu davranışlarda da düzelme görüldüğü saptandı. Ama bu ilaçların yan etkileri konusunda ailelerin endişesi var...
Önümüzde maalesef olumsuz önyargı var. Aileler çocuklarına ne kadar az ilaç verirlerse o kadar iyi anne baba olduklarını düşünüyorlar. Bu çok yanlış bir tutum. Halbuki ne zaman çocuğun olumsuz davranışlarını tedaviyle giderirlerse o zaman iyi anne baba olurlar.

DEHB, eğer erken yaşlarda tedavi edilirse bu çocuklardaki alkol kullanımı tehlikesi çok düşük oluyor. Ama tedavi edilmezse yüzde 40'ında alkol ve yabancı madde kullanma olasılığı var. Bu uyarıcı ilaçlar alışkanlık yapmıyorlar. Kötü alışkanlıkların gelişmesini önlüyorlar.

Hastaların yüzde kaçı tedaviyi devam ettirebiliyor?

Ne yazık ki hastaların büyük bir çoğunluğu altı ay ya da bir yıl sonra ilacı kullanmamaya başlıyor. Bunların en önemli nedenlerinden biri, ne yazık ki Türkiye'de bu daha da fazla, ilacın gereken dozundan çok daha düşük kullanılması. Örneğin metilfenidat 5 miligram veriliyorsa, bu başlangıç dozudur. Hastaların yüzde 10'u kadarı buna cevap verir. 10 miligram verirseniz yüzde 25 - 30'u cevap verebilir. 15 miligram verirseniz hastaların büyük bir çoğunluğu ilaç tedavisine iyi cevap verir. Dolayısıyla ilaçtan aldıkları yanıtın etkisiyle ilaç kullanımını sürdürürler. İşte bu nedenle anne babaların 'Ne kadar az ilaç verirsek o kadar iyi' demesinin bir anlamı yok. Eğer düzenli ve yeterli dozda ilaç kullanılırsa, ilk kullandığımız uyarıcı ilaca hastaların yanıt verme oranı yüzde 80'dir.

Bu tedavilere yanıt vermeyen çocuklara hangi ilaçlar öneriliyor?

Türkiye'de kullanılan ilaçlardan biri imipramin dediğimiz antidepresan. Kısa ya da uzun süre etkili metilfenidata hasta cevap vermediyse imipramine cevap verme olasılığı yüzde 60 - 70'i buluyor. Onu kullanabiliyoruz. Hastada saldırganlık varsa, davranış tedavisine cevap vermiyorsa, Türkiye'de var olan ve çok iyi kullanılan ilaçlardan biri de risperidon. Hem DEHB hem de otistik bozukluğu olan hastalarda da çok iyi sonuç veriyor. Risperidon'un da aşırı saldırganlığı düzenleyici etkileri var.
Bu ilaç metilfenidat ve uzun süreli metilfenidata cevap vermeyen, hâlâ ciddi saldırganlık ya da kendini incitici davranışlar gösteren hastaların yüzde 90'ında hem DEHB'i, hem de aşırı davranış bozukluğunu düzeltebiliyor.

Tedavideki en önemli gelişme ne sizce?

Eskiden bu davranışların yüzde 50'si düzeldiğinde çok mutlu oluyorduk. Son 2 - 3 yıldır biliyoruz ki uygun dozda ilacı verdiğimiz zaman bu hastaların en az yüzde 50'sinde bir normalleştirme oluyor. İlaç kullanan çocukları, normal çocuklardan farklı olmayacak şekilde düzeltebiliyoruz.
Diğer yüzde 30'unda ise çok belirgin düzelmeler görebiliyoruz. Okul ve evdeki davranışlarında, öğrenmesinde, sosyal ilişkilerinde, saldırganlığında çok belirgin düzelmeler görebiliyoruz. Diğer yüzde 5 - 10'unda ise hafif düzelmeler görüyoruz. Hâlâ daha yüzde 10 - 15'inde ilaca cevap vermeme durumunu görebiliyoruz.

İlaca cevap vermeme durumu neden kaynaklanıyor?

O çocukların galiba kalıtsal olarak kimyasal farklıları var. Bu şekilde ilaca cevap veremeyen çocuklar çok farklı ilaçlara cevap verebiliyorlar.

Ne yazık ki Türkiye'de ikinci ve üçüncü ilaç seçeneği olmadığı için bu çocuklara çok fazla yardım edilemiyor. Çok rahatlıkla ikili ilaçları ve yeni geliştirilen ilaçları kullanarak bu düzelmeleri yapabiliyoruz.

İlaçlar 3 yaş sonrası kullanılabilecek

DEHB tedavisinde ABD'de onaylanma aşamasında yeni bir ilaç var. Yeni ilaçlarla etkinliğin 16 saatten 24 saate kadar devam etmesi hedefleniyor. 24 saat etkinliği gösterilen ilaçlar var.
En yeni gelişme ise, ilaçlar ne yazık ki 6 yaşından yukarı çocuklarda kullanabiliyordu. Fakat metilfenidatın aslında 3 - 6 yaş arasındaki çocuklarda da etkin ve güvenilir bir şekilde kullanılabileceği çok merkezli çalışmalarda gösterildi. Artık ABD'de FDA'ın bu ilacı o yaşlarda da onaylaması bekleniyor.

'Akdeniz diyeti'nden vazgeçmeyin

'Akdeniz diyeti'nden vazgeçmeyin!
Bitkisel kaynaklı besinler, çeşitli kronik hastalıkları, özellikle koroner, kalp hastalığı ve bazı kanser türlerini geriletiyor.

Akdeniz yemeklerinin önemli bir kısmını sebzeler oluşturur, yıl boyu her mevsimde bol olan sebze sıkça yenilir. Yemek hazırlanırken mümkün olduğunca yiyeceğin doğallığını bozmadan pişirmeye özen gösterilir. Yemeklerde ağız tadı önemli olduğu kadar, görünüşe de çok önem verilir ve göze hitap etmesi için doğal garnitürlerle (yeşil veya siyah zeytin, yeşil sebzeler, kuru üzüm kullanılır) süslenir.


Günümüzde bitkisel kaynaklı besinlerin daha fazla yenmesi önerileri bunları yüksek miktarda tüketen popülasyonlarda, çeşitli kronik hastalıkların, özellikle de koroner, kalp hastalığının ve bazı kanserlerin daha seyrek görülmesinden dolayıdır. Akdeniz ülkelerinin sıcak iklimine ve sağlığa en uygun olan bu beslenme şekli yaz için en uygun diyettir.Akdeniz sahillerinin damak tadının simgesidir Bu beslenme şekli kırmızı ete az yer verir; balık, tahıl, sebze meyve ve lif ağırlıklıdır, zeytinyağı en önemli besindir, süt yoğurt ve peynir protein kaynağı olarak balık ile birlikte yer alır. Bu beslenme tipi kalp damar hastalıkları ve kansere karşı koruyuculuk ile uzun ve kaliteli bir yaşamın temel anahtarıdır.

2. gün Akdeniz Diyeti

SABAH

1 dilim tam çavdar ekmeği (erkekler için iki dilim)

50 gram lor peyniri

1 tatlı kaşığı zeytinyağı, kekik, pul biber, taze fesleğen

Domates, yeşil biber, maydanoz

Şekersiz açık çay

ARA ÖĞÜN

1 dilim karpuz

ÖĞLE

1 kâse mercimek salatası

1 dilim az yağlı beyaz peynir

1 dilim tam çavdar ekmeği

ARA ÖĞÜN

1 dilim peynir (erkekler için iki dilim peynir)

2 kepekli grisini (4 kepekli grisini)

5 yeşil zeytin

AKŞAM

6 çorba kaşığı kıymalı bezelye

3 çorba kaşığı bulgur pilavı (erkekler için 4 çorba kaşığı bulgur pilavı)

Cacık veya ayran

ARA

1 şeftali

10 fındık

Diyette dikkat edilmesi gerekenler

Gün boyunca 4-5 fincan açık ve şekersiz siyah çay, daha fazla miktarda şekersiz bitki çayı ile en fazla 2 fincan kahve içilebilir. Su tüketimi kadınlar için günlük en az 8-10 bardak, erkekler için ise en az 10-12 bardak olmalıdır. Gerekli durumlarda alkol tüketimi kadın için haftada 2-3 kadeh, erkek için 4-5 kadeh ile sınırlandırılmalı ve şarap tercih edilmelidir. Salatalara 1 tatlı kaşığı zeytinyağı yeterlidir. Sebze yemeklerinde 1 kg için 2 çorba kaşığı zeytinyağı kullanılmalıdır. 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile 5 adet zeytin birbirinin yerine kullanılabilir. Bu programlar Sağlıklı Beslenme ve Diyetetik biliminin temel ilkeleri göz önünde bulundurularak düşük aktiviteye sahip sağlıklı yetişkinler için örnek olarak hazırlanmıştır.

Kronik rahatsızlığı olanlar ile hiç sağlık muayenesinden geçmemiş olanların, hamilelik, emzirme dönemi gibi özel bir beslenme programı içinde olanların hekime danışmadan veya bir beslenme uzmanı ile şahsen görüşmeden uygulamamaları önemlidir.

Günün tarifi (Mercimek Salatası)

Mercimekleri bir gün önceden ıslayın ve ertesi gün haşlayıp soğutun, dilediğiniz tüm yeşillikler, taze veya kurutulmuş domates, kuru nane, kekik ile geniş kapta salata hazırlayın. Üzerine 6 çorba kaşığı dolusu haşlanmış mercimek, 2 tatlı kaşığı zeytinyaÇ ekleyin.

Kısa günün kârı

Mercimek içerdiği lifler sebebiyle tok tutar ve bitkisel protein kaynağıdır, yanındaki hayvansal protein olan peynir ile daha dengeli bir öğün tüketmiş olacaksınız, afiyet olsun!

Lipoliz korku saçıyor

Lipoliz korku saçıyor!
Avrupa ve Amerikada oldukça yaygın şekilde kullanılan, etkili bir bölgesel yağ eritme yöntemi olan Lipoliz hakkında, yetkililer uyarıyor.

Lipoliz enjeksiyonu, 'yağ yakma adıyla ilişkilendirilerek, doktor ofislerinde veya özel kliniklerde yapılan bir seri iğne ile yağın eritilmesini sağlıyor. Ama yetkililer prosedüre hem tesiri hakkında çok az bilgi sahibi olunduğu hem de uzun dönem etkilerinden bihaber olunması sebebiyle sıcak bakmıyorlar.ipoliz iğnelerini yaptıran hastalar göbeklerine, kalçalarına, boyunlarına, üst kollarına ve diğer inceltmek istedikleri yağlı bölgelerine seriler halinde iğneler oluyorlar. Hedef bölgeye veya kliniğin yöntemlerine bağlı olarak ikiden dörde kadar değişebilen hafta aralıklarıyla belirlenmiş yaklaşık altı seansta 5 ila 25 iğne oluyorlar. Pratisyenler lipoliz iğnelerinin hissini arı sokmasına benzetirken, bazı hastalar bunun ciddi şekilde yetersiz kalan bir ifade olduğunu söylüyorlar.


Yağlar nereye gidiyor?

Lipoliz iğnelerinin nasıl çalıştığı, tartışmaların baş konusunu oluşturuyor. Bir lipoliz kliniği olan MedSculptın tıp direktörlüğünü yapan, pilasik cerrah Dr. Roger Friedman, lipoliz iğnelerinin yağ hücrelerini parçalayıp yok etmeye yarayan kışkırtıcı etkiye sahip olduğunu söylüyor. Dışa çıkan maddelerse karaciğerde işlem görüp vücuttan çıkıyor. Ama lipolize karşı olan kimseler, bu söylenenin kesin olarak kanıtlanmadığını ve çoğu araştırmanın da bu tedaviden maddi olarak fayda sağlayacak kimselerin kendi aleyhine yaptırdıkları araştırmalar olduklarını savunuyorlar. 'Lipoliz iğnelerinin işleyişini, yağ hücrelerini nasıl kırdığını, güvenli olup olmadığını ve etkisini anlatan bilimselliği kanıtlanmış ve diğer uzmanlarca da onaylanmış bir çalışma mevcut değil. diyor.

Liposuction ile rekabet mi ediyor?

Bu arada, lipoliz iğnelerini deneyimlemiş bazıları ise, plastik cerrahların bu prosedüre özellikle karşı olduklarını söylüyor bunun sebebini de lipolizin cerrah olmayan kişilerce uygulanabilir olması ve liposuctiondan daha ucuz bir yöntem olarak cerrahların kar marjlarından çalma ihtimali olarak belirtiyorlar.

Uzmanlar lipoliz uygulanacak uygun adayın aşırın kilolu olmayan ve belli bir bölgesinde fazlalığı olan kişilerden olduğunu belirtiyor.

Lipoliz ile kaybolan yağlar gidiyor ama kalan yağ hücreleri besin girişine yer sağlamak için genişliyorlar. Yani, sağlanan sonuçlar sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürülmedikçe baki kalmıyor.

Eleştirenler, dikkatlice lipoliz iğnelerinin üzerini karalamadıklarını söylüyorlar. Ancak daha fazla bilgi alınana kadar özellikle uzun vadeli sonuçları belirleninceye kadar, hem doktorları hem de hastaları bir süre beklemeye ve sonuçları görmeye teşvik ediyorlar.

15 dakikada mükemmel saçlar

15 Dakikada mükemmel saçlar, saç bakımı
iddia ediyoruz, parlak saçlar için 15 dakika yeter. Alacağınız sonuçlar kelimenin tam anlamıyla 'göz alıcı'

Nemlendirmek için 1 dakika

Şampuanlamadan önce saçlarınızı derinlemesine besleyecek nemlendirici bir balsam uygulamanız gerekli.Ürünü saçlarınızın kökünden ucuna kadar, parmaklarınızın ucuyla masaj yaparak yayın ve özellikle saç tellerinin uç kısımlarına iyice yedirin.


Işıltılı bir boyama için 4 dakika

Saçlarınızın her noktasının ışıl ışıl parlamasını mı istiyorsunuz? O zaman parlaklığı garanti olan, farklı renklerin birleşiminden oluşan pigmentlere başvurun! Kendi ten renginize en yakın olan geçici ya da yarı geçici bir rengi seçin. Boyayı Şampuanlamadan sonra uygulayın ve talimatlara göre 3 ya da 4 dakika saçınızda bırakın. Ancak bu sihirli değneği gereğinden fazla kullanmamaya dikkat edin. Çünkü yapay pigmentler elinde sonunda saç dokusuna zarar verebilir.

Sıcak ve soğuk kurutma için 4 dakika

Şampuandan sonra fırçayla kıvırmaya çalıştığınız uzun saçlarınızı önce sıcak fönle kurutun. Bir sonraki aşamada ise buklelerinizi ters yöne kıvırarak bir yandan da soğuk fön tutun. Bu değişimli sıcak-soğuk hava akımı, farklı renkteki saç tutamlarınızın hem şekillerini korumalarını sağlar hem de biraz daha parlamalarını'

İyi bir şampuanlama için 5 dakika

Şampuanınızı saçlarınızın cinsine göre seçmeye dikkat edin. Özel parlaklık veren formülleri tercih edebilirsiniz.Şampuanlama sonunda soğuk suyla uzun uzun durulayın. Duruladığınız suya bir parça sirke ilave edin ya da bu işlem için özel olarak satılan durulama sirkelerinden uygulayın.

Etkili bir fırçalama ve tarama için 1 dakika

Gün içinde o kadar çok parlaklık düşmanına maruz kalıyor ki saçlarımız: Toz, hava kirliliği' Bunlardan kurtulmanın en iyi yolu yatmadan önce saçlarımızı güzelce fırçalamak. Büyükannelerimizin 'Sağlıklı saçlar için günde 100 fırça darbesi' öğütlerini kulak arkası etmeyin ama her zaman taramaya uçlardan başlayın. Yavaşça karışmış bölgelere doğru ilerleyin. Unutmayın sert davranırsanız saçlarınızın dokusu zarar görür. Bu da ışıl ışıl parlamalarını engeller.

Sigara hiperaktiviteyi tetikliyor

Sigara hiperaktiviteyi tetikliyor!
Hamileyken sigara içen annelerin çocuklarının hiperaktif olma ihtimali yükseliyor. Hiperaktivite tedavi edilmezse ciddi sonuçlara neden olabiliyor.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun zekâ seviyesiyle bir ilişkisi var mı? Hastalığın ortaya çıkmasında hangi faktörler rol oynuyor? Hangi içecekler tetikleyici etkiye sahip?Toronto Üniversitesi Tıp Fakültesi Profesörü ve Scarborough Hastaneleri Psikiyatrik Araştırmalar Direktörü görevlerini sürdüren, Scarborough Hastaneleri'nde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Kliniği, Eğitim ve Araştırma Enstitüsü Direktörlüğü ile Psikiyatri Bölümü Araştırma Direktörü ve Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevlerini yürüten, Kanada Dikkat Eksikliği Eğitim ve Araştırma Örgütü Kurucu Üyesi ve Eğitim Direktörü Prof. Dr. Atilla Turgay, merak edilenler hakkında sorularımızı yanıtlamayı sürdürüyor.


DEHB bir beyin hastalığı mı?

Kesinlikle bir beyin hastalığı. Özellikle son 5 yıldır bu çocukların beyinlerinde nerede, ne gibi değişiklikler olduğunu görebiliyoruz. Bu hastalarda, iki beyin merkezini birleştiren yerlerde bozukluklar var. Green cevherinde azalmalar var. Bunlar doğumdan gelen sorunlar. Ayrıca beyinde glukoz yani şeker kullanımında bozukluklar ve elektrofizyolojik anormallikler var.

Teşhis için hangi tetkiklerin yapılması gerekiyor?

Beyindeki değişiklikler MR'la görüntülenebiliyor.

DEHB'nin zekâ seviyesiyle bir ilişkisi var mı?

Genel kanı olan 'hiperaktif çocuk zekidir' anlayışı çok yanlış. Aynı şekilde hiperaktif çocuk eşittir geri zekâlıdır diye düşünmek de çok yanlış.

Hastalığın ortaya çıkmasında sigara, alkol kullanımı gibi çevresel faktörler etkili mi?

Harvard Tıp Fakültesi'nde yapılan bir çalışmaya göre sigara içen annelerle içmeyenleri karşılaştırdığınızda sigara içen kadınların DEHB'li çocuk doğurma olasılığı daha fazla. Anne aşırı alkol kullanıyorsa, çocukta fetal alkol sendromu dediğimiz bir beyinsel bozukluk görülüyor. Bu sendromun olduğu çocuklarda DEHB olma olasılığı da yüzde 90'ları buluyor. Türkiye'de yok denecek kadar az olan bu oran, Kuzey Amerika'da çok yüksek.

Hastalığı tetikleyen yiyecekler var mı?

Renkli, asitli içecekler DEHB'li çocuklarda tetikleyici rol oynuyor. Kafein de çarpıntı yaparak çocukların büyük bir çoğunluğunda hastalığın belirtilerini artırabiliyor veya ona benzer belirtiler gösterebiliyor.

Okul öncesi ve okula başlayan dönemdeki DEHB'li çocukların belirtileri nelerdir?

Erken çocuklukta, anaokul çağındaki çocuklarda en fazla görülen belirtiler yerinde duramama, oyuncak paylaşamama, kavgacı ve geçimsiz olma, arkadaşlık kuramamadır. Oysaki okul çağına gelince sınıfta oturamama, dersini bitirememe gibi belirtiler görülür.

DEHB'i olan çocuk okulda başarılı olabilir mi?

İlaçlar çocuklarda başkaldırı, agresiflik gibi davranışları da ortadan kaldırıp sosyalizasyonu sağladığı gibi okul başarısını da artırıyor. Yaptığımız çalışmada bir yıl içinde çocuğun eğitiminde, okul notlarında çok ciddi düzelmeler olduğunu gördük.

Eğer çok akıllı bir çocuk üniversite sınavlarına giriyor, kazanamıyorsa ve DEHB sorunu varsa, bu, çocuğun belirli bir süre içinde sınavlarını çok iyi yapamadığı anlamına gelir. Bu nedenle bu çocuklara sınavlarda daha fazla zaman verilmesi gerekiyor.

İlaçlar iştahı keser mi?

DEHB'in dört tipi var. Bir tanesinde hiperaktivite olmaksızın dikkat eksikliği bozukluğu var. Bu çocuklarda şişmanlık varsa uyarıcı ilaçlar, özellikle kısa etkili metilfenidat günde 3 kez ve yemeklerden bir saat önce alınıyorsa iştahı kesici etkileri var. Bu ilacı kullanan çocuklarda bir iki kilo kaybı olabiliyor.

Bu çocukların suç işleme riskleri var mı?

Saldırganlık, yangın çıkarma, hırsızlık gibi suçlara karışan, davranış bozuklukları gösteren ve hapse giren çocukların yüzde 80'inde DEHB bulduk. Ama bütün bu sorunu olan çocuklar kötü olacak diye ebeveynleri korkutmuyoruz. Büyük çoğunluğu devlet adamı, bilimadamı, sanatçı, müzisyen olabiliyorlar, bu da bir gerçek. Ama çocukta DEHB varsa ve bunun yanında saldırganlık, çalma gibi davranım bozukluğu görülüyorsa, bu çocukları izlediğimiz zaman iki yıl sonra baktığımızda ciddi sorunlar ortaya çıkıyor.


DEHB'e başkaldırı gibi isyankârlık, söz dinlememe eşlik ediyorsa bu çocuklarda bir yıl sonra kanunları çiğneme, hırsızlık, vurma kırma, yangın çıkarma gibi bozuklukların ortaya çıktığını görüyoruz.