Tanım :
Bronş astması, bronşial astım, allerjik astım gibi isimler de alan hastalık genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak gelişen, solunum yollarının kronik inflamatuar bir hastalığıdır. Bronşial astım, inflamasyona bağlı olarak solunum yollarının kasılması ve buna bağlı olarak daralması ile karakterize olup, bu daralma geri dönüşümlüdür, akut atak geçtiği dönemde hava yolları eski durumuna dönmektedir. Ayrıca hava yollarında aşırı ve koyu salgılara bağlı olarak mukus tıkaç, tekrarlayan ataklar neticesinde hava yolu duvarlarında kalınlaşma da darlığı artırmakta ve nefes darlığı atakları şiddetlenmektedir.
Sıklık :
Ülkemizde astım görülme sıklığı erişkinlerde % 2-4, çocukluk çağında ise %5-8 arasında değişmektedir. Astım olgularının büyük çoğunluğu 10 yaşın altında ortaya çıkmakla birlikte her yaşta kendini gösterebilmektedir. Çocukluk çağında erkek cinsiyette daha fazla görülmektedir, erkek/kız oranı çocukluk çağında 3/1 olurken, gençlerde bu oran 1,3/1 değerlerine kadar düşmektedir. İleri yaşlarda ise aradaki fark ortadan kalkmakta ve daha sonra kadınlarda daha fazla görülmektedir.
Etkenler :
1. Genetik faktörler : Astım hastalığının bilinen en önemli risk faktörü atopi, yani allerjik bünyedir. Atopinin ortaya çıkmasında ise genetik faktörlerin önemli rolleri vardır. Kalıtımın % 40-60 vakada rol oynadığı tahmin edilmektedir. Astımlı hastaların çoğunun yakın akrabalarında astım ya da diğer allerjik hastalıklardan bir ya da birkaçının olduğu tespit edilmektedir, ancak bu tüm olgular için geçerli değildir. Bazı vakalarda kişi veya ailesi allerjik bir durum tarif etmemektedir. Astımlı bir annenin çocuğunda astım görülme sıklığı %20-30’lara çıkarken, hem anne hem de baba astım ise bu oran % 60-70 değerlerine ulaşmaktadır.
2. Çevresel faktörler : Ev içinde ve dış ortamda atmosfer kirliliği ve allerjen yoğunluğunun artması astım sıklığının artışında önemli birer faktördürler. Genetik faktörlerden bağımsız olarak, yaşamın ilk bir yılında çevresel kaynaklı allerjenler ile yoğun temas astım gelişiminde ciddi ve önemli bir faktördür.
Dış allerjenler vücuda genellikle solunum yoluyla, nadiren sindirim yoluyla girerler. Solunum yolu ile vücuda alınan allerjenlerin başında ev tozu akarları gelir. Dermatophagoides farinae ve Dermatophagoides pteronyssinus isimli bu ev akarları ev tozları içinde yaşayan, gözle görülemeyecek kadar küçük canlılardır. Akarlar besinlerini insan deri döküntülerinden, sularını da insanların nefeslerindeki nemden sağlarlar. Nemli ortamda çok daha kolay ürerler. Akarların dışkıları, salgıları ve ölü dokuları allerjen özelliklere sahiptirler. Bu canlılar halı, kilim, yatak, yorgan, yastık kılıfı gibi ortamlarda çok daha kolay barınır ve ürerler.
Polenler dış ortamdan vücuda alınan diğer önemli allerjenlerdir. Yabani ot, çimen, ağaçlar gibi tüm bitkilerden kaynaklanan polenler vücuda solunum yolu ile alınarak astım atağına neden olabilirler. Polenlere bağlı astım mevsimlerle ilişkili olarak kendini gösterir ve çiçek açma dönemlerinde daha sıkça karşımıza çıkmaktadırlar.
Küf mantarları ise iç ve dış ortamda rutubetli yerlerde bulunurlar ve astımın risk faktörleri arasında yer alırlar. Ev içerisinde en çok banyo, çatı ve bodrum katları gibi nemli bölgelerde barınırlar.
Kedi, köpek, tavuk, güvercin, at gibi hayvanların tüyleri ve kılları da birer allerjendir ve yakın temastaki astımlı bireyler için önemli birer risk faktörüdürler.
Sindirim yolu ile vücuda alınan allejenlerin başında yumurta, süt, balık, kabuklu deniz hayvanları, çikolata gibi besin maddeleri ile her türlü tatlandırıcı, renklendirici ve koruyucu katkı maddeleri bulunan gıda maddeleri gelir. Besinlerle oluşan allerjik tablolar daha ziyade çocuklarda kendini göstermektedir.
Çok önemli bir risk faktörü de sigaradır. Sigara dumanında bulunan 4000’e yakın gaz, duman ve partikül yapısındaki kimyasal maddeler astımın oluşumunda önemli rol oynarlar. Yapılan çalışmalarda gebeliği sırasında sigara içen annelerin bebeklerinin kanında allerjiye bağlı IgE’nin yüksek bulunduğu ve bu bebeklerde allerjik hastalık riskinin yüksek olduğu gösterilmiştir. Ayrıca annesi sigara içen bebeklerde solunum yolu hastalıklarının ve astımın daha sık görüldüğü belirtilmektedir. Sigara içen ya da sigara içilen ortamda bulunan astımlı hastaların tedavisi de çok zor olmaktadır.
Hava kirliliği allerjenlere karşı kişinin daha duyarlı olmasını sağlar ve astımın ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Çevre havasını kirleten endüstriyel maddeler ve gazlar, evde kullanılan sobalardan kaynaklanan dumanların yanı sıra parfüm, deodorant gibi kozmetik ürünler de astım gelişiminde risk faktörleridir.
Ani ısı değişiklikleri, soğuk hava gibi meteorolojik faktörler de astım gelişiminde rol oynamaktadır.
3. Solunum yolu enfeksiyonları : Çevresel faktörler arasında da sayabileceğimiz solunum yolu enfeksiyonları astım atağını tetiklemektedir. Bu enfeksiyonlar vakaların yaklaşık % 40’ında etken olarak izlenmektedir.
Bebeklik çağında geçirilmiş olan Respiratuar sinsityal virus enfeksiyonlarının allerjik tablolar ve astımın ortaya çıkmasında rol oynayabileceğini gösteren bulgular olmasına karşın, viral solunum yolu enfeksiyonlarının astıma neden olduğu görüşü ispatlanmamıştır. Ancak bilinen bir gerçek, viral enfeksiyonlar solunum yolu iç duvarında harabiyete neden olmakta ve solunumla alınan allerjenler ya da diğer etkenlerin kolayca solunum yollarına ulaşmasına neden olmaktadır. Böylece allerjene karşı duyarlılık kolaylaşmaktadır.
Sigara içimi ve hava kirliliği enfeksiyonlara karşı direnci azaltarak viral solunum yolu enfeksiyonlarının oluşmasında ve astım ataklarında rol oynamaktadır.
4. Psikolojik faktörler : Vakalarının yaklaşık 1/3’ünde sıkıntı, stres, korku, heyecan gibi psikolojik faktörler astım ataklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
5. Hormonal faktörler : Vakaların az bir kısmında hormonal sistemin rolü düşünülmektedir. Çocukluk çağında başlamış olan astım olguları ergenlik dönemi ile geçebilmektedir. Bunun aksine ergenlik dönemi ile başlayan astım olguları da vardır. Gebelik iki yönlü etki yapabilir, gebelikte bazen astım atakları daha ağır bir hal alabilir, ancak ikinci aydan itibaren ataklar hafifler ve seyrekleşir.
6. Diğer etkenler : Hamile kadınların beslenme bozuklukları anne karnındaki bebeklerin beslenmesinde bozulmaya neden olmaktadır. Bu tür anne rahminde beslenme bozukluğu olan bebeklerde doğum sonrasında gelişme gerilikleri gözlenebilmekte ve kanda allerji ile ilgili olan eozinofil protein X değerleri yüksek bulunabilmektedir. Bu bebeklerde doğum sonrası da olsa astım ve diğer allerjik hastalıkların daha sık görüldüğü varsayılmaktadır.
Aspirin, morfin gibi bazı ilaçlar da astım atağının başlamasına neden olabilmektedirler.
Şikayetler :
Hastaların en önemli yakınmaları nefes ve hışıltılı solunumdur. Olguların büyük çoğunluğunda nefes darlığı gece gelir. Nedeni de yastık, yorgan gibi malzemelerde bulunan ev tozu akarları, yün gibi allerjenlerin yoğun bir şekilde solunması ile akciğerlere ulaşmasıdır. Ayrıca geceleri vücutta gelişen hormonal ve sinirsel değişiklikler de gece nefes darlığı gelişiminden sorumlu olabilir.
Hastaların bazılarında tek ve ilk şikayet uzun süre devam eden kuru öksürük olabilir. Nedensiz olarak, ataklar şeklinde ortaya çıkan ve özellikle gece hastayı uykudan uyandıran kuru öksürükler astım hastalığını akla getirmelidir. Şiddetli öksürükten sonra hastalar bazen balgam çıkarabilirler ve balgam çıkardıktan sonra rahatladıklarını ifade ederler. Öksürük nöbeti sırasında bayılma görülebilir.
Bazı hastalarda nöbet sırasında ya da nöbet aralarında morarmalar fark edilebilir ve hava açlığının göstergesidir. Hastalar ayrıca karın şişkinliği, çarpıntı ve diğer allerjik belirtilerden (burun tıkanıklığı ya da akıntısı, gözde sulanma, kızarıklık veya kaşıntı vs) yakınabilirler.
Fizik Bulgular :
Astım atağı dışında gelen bir hastanın fizik muayenesinde genellikle herhangi bir bulguya rastlanmaz. Hastalığın başlangıç dönemlerinde ya da çok hafif seyrettiği durumlarda muayene bulguları çok zayıf olabilir.
Atak esnasında başvurmuş olan bir hastanın muayenesinde solunum sıkıntısı belirgin olarak izlenir. Atağın şiddetine göre yardımcı solunum kasları da faaliyete geçer. Hasta yatırıldığında solunum sıkıntısının arttığı izlenebilir.
Astım atağı ile gelmiş olan hastada hışıltılı solunum vardır ve akciğerleri dinlendiğinde ronküs denilen ve solunum havasının dar bir alandan geçmesine bağlı anormal sollunum sesleri duyulur. Çok şiddetli astım atağında muayene bulguları çok azalır ve solunum sesleri hiç duyulamayabilir.
Hastalarda ellerde, dudaklarda morarmalar izlenebilir, kalp atım sayısında artış tespit edilebilir. Ağır astım ataklarında tansiyon düşebileceği gibi, bazı ataklarda tansiyon yüksekliği de gelişebilir.
Tanı :
Astım bronşiale tanısı için hastanın hikayesi, muayene bulguları ve laboratuar testleri yol göstericidir. Tüm bunlara rağmen astım tanısına ulaşmak kolay olmayabilir.
Nefes darlığı, hışıltılı solunum ya da uzun süre devam eden kuru öksürük nedeniyle gelen hastanın fizik muayene bulgularının normal veya anormal olmasına bakılmaksızın laboratuar yöntemlerine başvurulmalıdır. Muayene bulguları astım lehine olan hastalarda tanıya ulaşmak daha kolaydır, ancak ataklar arasında gelmiş olan ya da muayene bulguları zayıf olan hastalarda tanı daha da güçleşmektedir.
Her hastaya akciğer grafisi çekilmelidir, unutulmamalıdır ki bazen iltihabi durumlarda ve diğer bazı akciğer hastalıklarında tablo astımı taklit edebilir. Astım bronşialede akciğer grafisi genellikle normaldir.
Astım tanısına destek amacıyla ve diğer hastalıklardan ayırıcı tanısında bazı kan tetkikleri istenebilir.
Astımın kesin tanısı solunum fonksiyon testi ile konulur. Akciğere giren ve çıkan hava miktarlarını ölçme esasına dayanan solunum fonksiyon testinde, astımlı hastalarda belirgin bozulmalar izlenebilir.
Solunum fonksiyon testleri geri dönüşümlü hava yolu daralmalarını gösterebilir. Salbutamol veya Terbutalin ile yapılan bronkodilatasyon testi yol göstericidir. 100 mcg Salbutamol ya da 500 mcg Terbutalin inhalasyon verildikten 10-15 dakika sonra tekrarlanan solunum fonksiyon testinde birinci saniyede dışarı verilen hava miktarında (FEV1), ilaçsız yapılan testteki değere oranla %12 ve/veya 200 ml üzerinde bir artış olması astım tanısını koydurur.
Bazı hastalarda bu erken reversibilite testi negatif çıkabilir. Bu durumda hasta steroid tedavisine alınır ve 2-6 haftalık tedavi sonrası solunum fonksiyon testi tekrarlanır. Geç reversibilite testi dediğimiz bu değerlendirmede FEV1’de %12 veya üzeri bir artış olması astım tanısını teyit eder.
Solunum fonksiyon testi normal olan erişkinlerde ya da bu testi doğru başaramayan çocuklarda tanı için PEF izlemi yapılabilir. Burada hastadan sabah ve akşam saatlerinde ve şikayetlerinin olduğu dönemlerde PEF ölçümü yapması istenir. Günlük PEF değişkenliğinin %20 ve üzerinde olması anlamlıdır.
Tüm bunlara rağmen astım tanısı konulamayan vakalar da olabilir. Bu hastalarda bronş provokasyon testi uygulanması gerekmektedir. Bu testte solunum yollarına artan dozlarda solunum yolu ile Metakolin ya da Histamin maddeleri veya allerjik reaksiyona neden olduğu düşünülen madde verilir. Bu maddelerin verilmesinden sonra tekrarlanan solunum fonksiyon testinde FEV1 değerinde %20 ve üzeri azalma tespit edilirse bronş provokasyon testi pozitif denir ve astım tanısı koydurur.
Kişinin allerjik durumunun değerlendirilmesi için allerji testleri yapılmalıdır. Standart bir allerji testi için 10-15 arası allerjen kullanılması yeterlidir. O bölgeye uygun bitki polenleri, ev hayvanı antijenleri, ev tozu akarları ve küf mantarı allerjenleri testte kullanılır. Çocuk hastalarda kullanılan gıda allerjenlerinin, erişkinlerde kullanılmasına gerek yoktur. 5 yaş altı çocuk grubunda allerji testi uygulamaları anlamlı değildir.
Hastalara allerji deri testi yapılmasının asıl amacı, allerjik astımlıları ayırmak ve bu kişilerin duyarlı oldukları allerjenlerden uzaklaşmasını sağlamaktır. Etken allerjenden korunma tedavide birinci basamağı oluşturmaktadır. Ülkemizde en sık olarak ev tozu akarlarına karşı duyarlılık tespit edilmektedir.
Tedavi:
Tedavinin amacı, hastaya astım ile ilgili şikayetlerinin olmadığı ya da en az düzeyde şikayetin olduğu bir yaşam sağlamak olmalıdır. Hasta normal bir yaşam aktivitesi gösterebilecek düzeye gelebilmelidir.
Tedavide birinci basamak korunmadır. Kişi duyarlı olduğu allerjenlerden uzaklaşmalı, şikayetlerin başlamasına ve atakların ortaya çıkmasına neden olacak etken ve olaylardan sakınmalıdır.
Astım tedavisinde solunum yoluyla verilen ilaçlar öncelikle tercih edilmelidir. Solunum yolu ile ilaç kullanamayan hastalarda diğer tedavi yollarına (tablet, ampul vs.) başvurulmalıdır.
Astımın ilaçla tedavisinde birinci seçenek ilaç solunum yolu ile alınan steroidler olmalıdır. Uzun etkili beta-2 agonist ilaçlar, lökotrien reseptör antagonistleri, teofilin türevi ilaçlardan bir veya birkaçı tedaviye eklenebilir. Kısa etkili beta-2 agonist ilaçlar solunum sıkıntısı atakları sırasında kullanılabilir.
Hasta tedavisini hekim kontrolünde düzenli olarak kullanmalı ve kontrollerini aksatmamalıdır. Düzenli kontrollerde yapılan solunum fonksiyon testleri ile hastanın son durumu değerlendirilmeli ve tedavi planı yeniden oluşturulmalıdır.
16 Şubat 2008 Cumartesi
Astım Hastalıgı
Etiketler: Astım, etkenler, hastalık, nefes darlıgı, sikayetler, tanı, tedavi, teşhis
Akut Bronşit Hastalıgı
akut bronşit bronş adı verilen büyük solunum yollarında virus, bakteri ve mantarlar tarafından oluşturulan akut bir iltihabi hastalığıdır. Ayrıca asidik ve alkali maddelerin solunması ile de iltihabi olmayan akut bronşit tablosu da gerçekleşebilir.
Etkenler :
Akut bronşit yapan nedenlerin başında solunum yolları virusları yer almaktadır. Akut bronşit vakalarının ekserisi İnfluenza, Parainfluenza, Coryza (nezle) virusu, Adenoviruslar ve Respiratory syncytial viruslarla meydana gelir.
Bakterilerle meydana gelen akut bronşit nispeten daha seyrektir. Akut bronşite sebep olan bakterilerin başında Hemophilus influenza, Pnömokoklar, Streptokoklar, ve Stafilokoklar gelmektedir.
Nadiren Candida ve Aspergillosa türü mantarlar da akut bronşite neden olabilirler.
Şikayetler :
Genellikle hastalık burun ve boğaz enfeksiyonu şeklinde başlar. Bazen de üst solunum yollarına ait herhangi bir şikayet olmaksızın akut bronşit tablosu kendini gösterebilir.
Hastalığın başlangıcında sık tekrarlayan ve kuru bir öksürük vardır. Birkaç gün sonra öksürükle beraber balgam çıkarma şikayeti de olaya dahil olur. Önceleri normal vasıflarda olan balgam, bir süre sonra iltihaplı bir özellik kazanır.
Bazı vakalarda yüksek ateş, halsizlik, kırgınlık şikayetleri de görülebilir. Bir kısım hastada büyük hava yollarının tahrişine bağlı olarak gelişen göğüs ağrısı da bulunabilir.
Fizik Bulgular :
Fizik muayene bulguları normal olabilir. Solunum yollarının ödem ve koyu balgam ile tıkanmış olduğu durumlarda ronküs denilen anormal sesler duyulabilir. Bronşlarda yumuşak balgam varsa ral adı verilen anormal solunum sesleri duyulabilir. Raller genellikle her iki akciğer sahasında yaygın olarak duyulursa da bazı sahalarda daha az, bazı sahalarda daha belirgin olabilir.
Tanı :
Akut bronşitte solunum yollarının tutulması ve akciğer dokusunun normal olması nedeniyle akciğer grafisi normal olarak bulunabilir. Bazı vakalarda akciğer dokusu da iltihaptan etkilenebilir ve akciğer grafisinde solunum yolları ve damarsal yapılarda belirginleşmeler izlenebilir.
Bakterilerin neden olduğu akut bronşitte kanda beyaz küre hücrelerinin sayısında ve kan çökme hızında artış görülebilir. Balgam tetkiklerinde etken bakteri ya da mantar üretilebilir, virusların tespit edilmesi zordur.
Akut bronşit tanısı hastanın şikayetleri, muayene bulguları ve laboratuar tetkikleri bir arada değerlendirilerek konulur.
Tedavi :
Hastanın odası sıcak ve nemli olmalıdır. Ateşsiz ve hafif seyirli akut bronşitlerde antibiyotik tedavisi gerekli değildir. Küçük çocukların, yaşlıların, kalp hastalarının, amfizem ve kronik bronşitli hastaların akut bronşitlerinde antibiyotik kullanılmalıdır. Yüksek ateşle seyreden olgularda mutlaka antibiyotik verilmelidir.
Ateş ve ağrısı olan hastalarda tedaviye ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar eklenmelidir. Balgam çıkaramayan hastalarda sürekli ve rahatsız edici kuru öksürük varsa öksürük kesici ilaçlar da başlanabilir. Hastanın balgam atması halinde balgam söktürücü ilaçlar kullanılmalıdır
Etiketler: akut bronşit, etkenler, fizik bulgular, hastalık, mantar, Öksürük, tanı, tedavi, teşhis, virus ve bakteri
AIDS HASTALIĞI
AIDS, Acquired Immuno Deficiency Syndrome kelimelerinin kısaltması olarak ortaya çıkmış ve Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu olarak Türkçe’ye çevrilmiştir.AIDS (Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu=Acquired Immunodeficiency Syndrome) virüs yoluyla bulaşan bir hastalıklar bütünüdür.
Belirtiler
Bu virüs insanın bağışıklık sistemini bozarak, vücudun normalde dirençli olduğu birçok hastalığa karşı kendini koruyamamasına neden olur. Bağışıklığını kaybetmiş olan insan vücudu, herhangi bir basit solunum yolu enfeksiyonuna, mantar enfeksiyonlarına ve benzerlerine kolayca yenik düşebilmektedir. AIDS, HIV enfeksiyonunun son safhasıdır.
Tanı
Tanı yalnızca test sonucuyla konulabilir. Vücuttaki lezyonlar ve şikayetler tanı koymada düşündürücüdür ama hiçbiri HIV/AIDS’ e özgü değildir. Kişi HIV aldıktan sonra ortalama 8-10 yıl sağlıklı bir yaşam sürebilir; dışardan bakmakla hasta olduğu anlaşılamaz. Ama virüsü almasından itibaren bulaştırabilir. Bu yüzden sağlıklı görünen bir insandan bu virüsü çok rahat alabilirsiniz. Tanı ELISA yöntemiyle yapılan kan testiyle konulur. Bu test virüsün bulaşmasından 2-12 haftaya kadar doğru sonuç vermeyebilir. Test 3 aylıkken yapıldığında verdiği sonuç neredeyse kesindir; fakat Hacettepe Üniversitesi olarak 6. ayda testin tekrarının yararlı olacağını düşündüğümüzden bir daha yaptırılmasının isteriz. Sadece Elisa ile tanı konmaz; doğrulama testleri yapılmalıdır(Western Blot). Test yapılırken kişilerin kimlikleri gizli tutulur.
Tedavi
Kesin çözüm bulunamamıştır. Kullanılmakta olan tedavi pahalı ve zordur; birçok yan etkileri vardır. Ama eğer hasta günde yaklaşık 20-30 tane hapı hepsinin birlikte alınmaması gereken yiyeceklere dikkat ederek tam vaktinde ve hiçbirgün aksatmadan alırsa, hastada ilaçların çoğunlukla neden oldukları yan etkiler ortaya çıkmazsa ve virüste ilaçlara direnç gelişmezse tedavisi değil ama kontrolü mümkün olan bir hastalıktır. Bu bahsettiğimiz tedavi aylık yaklaşık 10.000 dolardır.
Öneriler
Cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanılması Tek eşlilik ve partneri tanımak Kontrol edilmiş kan ve kan ürünlerinin kullanılması HIV pozitif olduğu bilinen ya da kuşku duyulan kişi ile cinsel temas, açık bir yarayla temas (kana karışırsa), şüpheli kan ve kan ürünleri ile temas durumunda mümkün olabildiğince çabuk bir merkeze gidip enfeksiyon hastalıklar uzmanına danışılmalıdır.
Etiketler: aıds, AIDS HASTALIĞI, bagışıklık sistemi, belirtiler, cinsel ilişki, enfeksiyon, hastalık, öneriler, tanı, tedavi, teşhis
Akciğer Kanseri Hastalığı
Akciğer kanseri, yapısal olarak normal akciğer dokusundan olan hücrelerin ihtiyaç ve kontrol dışı çoğalarak akciğer içinde bir kitle (tümör) oluşturmasıdır.
Belirtiler
Hastalık oldukça ileri aşamalara gelene kadar önemli şikayete yol açmayabilir. Bu sinsi karakter, akciğer kanserini bu kadar tehlikeli yapan en önemli faktördür. Eğer sigara kullanan ve buna bağlı kronik bronşiti olan biriyseniz, mevsimsel öksürük ve balgam şikayetlerinin süreklilik kazanması, balgamda kan görülmesi, giderek artan nefes darlığı, özellikle sırtta kürek kemiklerinin arasına veya omuzlara yayılan batıcı nitelikte göğüs ağrısı kanser için şüphe uyandırması gereken şikayetlerdir. Ancak hastalığın ilk aşamalarında ,çoğunlukla bunların hiçbiri olmadan, iştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı ve terleme gibi şikayetler görülmektedir.Hiçbir bulgu vermeyen hasta grubu da az değildir.
Tanı
Düz akciğer röntgenleri ile akciğerde kitle görülen hastalara,öncelikle bilgisayarlı tomografi çekilir.Elde edilen üç boyutlu görüntü ile kitleye nasıl ulaşılabileceğine karar verilir.Hastadan ya tomografi rehberliğinde ya da bronkoskopi dediğimiz ince bükülebilir bir tüple akciğerine ulaşılarak iğneyle parça alınır.Bu işleme biyopsi adı verilir. Kanser tanısı bu biyopsi örneğinin patoloji kliniğinde incelenmesi sonucunda kesinleşir. Doktorunuz şikayetlerinize göre ayrıca karın veya beyine yönelik bilgisayarlı tomografi veya magnetik rezonans görünüleme ve kemik taraması (tüm vücut kemik sintigrafisi) gibi tetkikler isteyebilir.
Tedavi
Bu kanser türünün tedavisine hastalığın sınırlı veya yaygın oluşuna göre karar verilir. Sınırlı hastalıkta kemoterapi ve radyoterapi ardışık veya eşzamanlı olarak uygulanır. Hastalığın beyine yayılma olasılığı yüksek olduğundan ayrıca beyine koruyucu amaçlı radyoterapi yapılır. Nadiren çok küçük çaplı tümörlerde cerrahi uygulanabilir. Yaygın hastalığın tedavisi ise kemoterapidir. Kemoterapiye çok duyarlı bir tümör olmasına rağmen tekrarlama riski çok yüksektir. Kemoterapi sonrası tekrarlamalarda hastanın şikayetlerine veya hastalığın yayılım bölgelerine göre radyoterapi uygulanabilir.
Öneriler
Sigara, puro, pipo (tütün) içimi: Akciğer kanserinin bugün ispatlanmış olan en önemli risk faktörüdür. Sosyoekonomik düzeyi gelişmiş ülkelerde sigara içiminin başarılı olarak önlenmesi sayesinde, bu ülkelerde akciğer kanseri sıklığı oldukça azalmıştır. Sigarayı bıraktıktan 5 yıl sonra risk azalmakta, ancak tamamen bitmemektedir. Sigarayı içmeyen ancak çevresinde içilen kişiler de aynı şekilde bu riski taşırlar.Bu nedenle akciğer kanserini önlemenin en iyi yolu sigaraya hiç başlamamaktır
Akciğer Embolisi Hastalığı
Akciğer embolisi, kan damarları aracılığıyla vücutta dolaşan bir embolinin (genellikle bacaktaki ya da pelvis bölgesindeki bir toplar damardan kaynaklanan ve serbest dolaşan bir kan pıhtısı) akciğerlerdeki bir artar damarı tıkaması sonucunda oluşur
Belirtiler
Akciğer embolisinin belirtileri, tıkanmanın yeri ve kansız kalan bölgenin boyutları dahil olmak üzere, birkaç etmene bağlı olarak gelişir. Akciğer embolisinin bazı olası belirtileri şunlardır: Görünür bir nedeni olmadan, ansızın soluksuz kalma hissi Soluk alırken göğüste ağrı Baygınlık hissi Öksürükle kanlı balgam çıkartma Nabızda hızlanma
Tanı
Akciğer embolisi geçirdiğinizi düşünüyorsanız, derhal bir doktora başvurun. Acil tıbbi girişime ihtiyacınız olabilir.
Tedavi
Tıkayan pıhtının açılması için kanı sulandıran ilaçlar ve yeni pıhtının oluşmaması için gerekli tedavinin vakit kaybedilmeden yapılması gerekir.
Öneriler
Aşağıdaki önlemler, akciğer embolisini ya da arterlerinizde başka tıkanmalar ya da daralmalara ilişkin tehlikeyi azaltmanızda yardımcı olabilir: Yağ içeriği düşük, liften zengin bir diyet uygulayın Düzenli olarak fizik egzersiz yapın Uzun süre oturmanız gerektiğinde, ayağa kalkın, yürüyün ya da bacaklarınızı hareket ettirin
Etiketler: akciger, belirtiler, embolisi, hastalık, kan pıhtısı, öneriler, tanı, tedavi, teşhis, toplar damar
Alerjik Nesne
Allerjik nezle, hapşırma, burunda tıkanıklık, kızarıklık, kaşıntı ve akıntı ile seyreden ve toplumda sık görülen bir hastalıktır.
Belirtiler
hapşırma, burunda tıkanıklık, kızarıklık, kaşıntı ve akıntı ile seyreden ve toplumda sık görülen bir hastalıktır. Allerjik nezle mevsimsel bir seyir izleyebilir ya da belirtiler yıl boyunca hiç azalmadan devam edebilir.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla ve tetkiklerle konur.
Tedavi
Allerjik nezlenin tedavisi için temel amaç allerjiye neden olan uyaranın ortamdan uzaklaştırılmasıdır.
Öneriler
Polenlerden korunmak için bahar aylarında pencereleri kapalı tutmak ve hava filtresi kullanmak düşünülebilir. Sabah erken saatlerde, kuru ve sıcak havalarda dışarıya çıkmamak polenlerden kaçınmak için çözüm olabilir. Tatil zamanlarını bahar aylarının dışında planlamak da faydalı bir önlem olabilir. Evcil hayvanların tüy, salya, dışkı ve idrarları ile temas etmemeye özen göstermek gerekir. Ev ve işyerinde küf oluşmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Akarlar ev tozu üzerinde yaşarlar ve dışkıları ile allerjik nezleye neden olurlar. Akarları ortamdan uzaklaştırmak için düzenli olarak elektrik süpürgesi ile temizlik yapmak ve yatak takımları ile perdeleri sıcak suyla yıkamak yerinde olacaktır.
Astım Hastalığı
Astım, hava yollarının kronik inflamatuvar hastalığıdır. Yani soluk yolu boyunca meydana gelmiş kalıcı bir iltihap söz konusudur.
Belirtiler
Nefes darlığı Hışıltılı Solunum: Islık sesi olarak da ifade edilir. Astım hastalığının çok tipik bir belirtisidir. Öksürük: İnatçı, 3 haftadan uzun süren, özellikle sabaha karşı artan ve gece uykudan uyandıran bir öksürük vardır.
Tanı
Akciğer Grafisi: Doktorunuz önce diğer hastalıkların olmadığından emin olmak için bir akciğer röntgeni isteyecektir. Spirometri: Akciğerlerin işlevlerindeki bozuklukları ortaya çıkaran ve sık yapılan bir ölçümdür. PEF takibi: Pef-metre adı verilen cihazla hastanın evde kendi yapacağı ölçümlerle yapılan tanı yöntemidir. Provokasyon Testleri: Solunum yollarındaki aşırı duyarlılığı gösteren testlerdir.
Tedavi
Astım tedavisinde ilk yapılacak olan sigaradan ve allerjiye neden olan faktörlerden uzak durmaktır. Ev akarlarına karşı evde nemin azaltılması, halıların ve tüylü oyuncakların kaldırılması, ahşap veya deri mobilya kullanılması tavsiye edilir. Astım kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla tedavisi ömür boyudur. Astım hastaları hiç şikâyetleri olmasa bile astım ilaçlarını kullanmak zorundadırlar. Aksi takdirde her yeni “akut astım atağında” solunum yollarındaki iltihap daha da artacaktır. Astım ilaçları başlıca iki çeşittir. Hava yolunu genişletenler: Tıkanıklığı giderirler, nefes alıp vermeyi kolaylaştırırlar. İltihap gidericiler: Hava yollarındaki iltihabın artmasına engel olurlar. Ancak iltihabı tamamen geçiremezler.
Öneriler
Hoşunuza giden aktiviteleri seçin İlaçlarınızı düzenli olarak alın Başlamadan önce ısının Bitirdiğinizde soğuma egzersizleri yapın Kendinize hedefler koyun Temponuzu ayarlayın
Çağımızın En Popüler Hastalığı:Romatizma
Romatizma tek bir hastalık değildir. 200′e yakın hastalık bu sınıfa girer.
Vücudumuzun hareket etmesini sağlayan kaslar, kemikler, eklemler ve bu yapıları birleştiren bağlarda ön planda ağrı ve hareket kısıtlılığına bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna neden olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilmektedir.
Romatizma tek bir hastalık değildir. 200′e yakın hastalık bu sınıfa girer. Eklem romatizmaları (osteoartrit, romatoid artrit), yumuşak doku romatizmaları (fibromiyalji, boyun ağrısı, bel ağrısı) ve kemik erimesi (osteoporoz) bunlar arasında en sık görülenleridir.
Romatizmal hastalıklar genel olarak kadınlarda daha sık görülmekte ve yaş ilerledikçe sıklığı artmaktadır. Bununla birlikte erkeklerde daha sık görülen (gut, ankilozan spondilit) ya da ön planda gençlerde görülen (örnek: sistemik lupus eritematozus) hastalıklar da vardır. Romatizmal hastalıklar çocukluk çağında da görülebilir.
Romatizmal hastalıkların önemli bir bölümünün kesin nedeni bilinmemektedir. Çoğunlukla bulaşıcı-mikrobik değildir. Kalıtsal özellikler (genetik yatkınlık) bazılarında önem taşır. Eklemlerdeki yükü artıran şişmanlık ya da damar yapısını bozan sigara kullanımı gibi dış etkenlerin engellenmesi romatizmalı hastalar için de yararlıdır
Bazı iltihaplı romatizmal hastalıklar kas-iskelet sistemi dışında deriyi (kızarıklık, döküntü), iç organları (akciğer, böbrek, beyin vb.) etkileyebilir.
Bütün sağlık sorunlarında olduğu gibi romatizmal hastalıklarda da en uygun tedavinin yapılabilmesi için ilk aşamada hastalığa doğru teşhisin konulması gereklidir. Romatizmal hastalıklara özellikle erken dönemde teşhis konulması güç olabilir ve hastanın bir süre konunun uzmanı tarafından tetkik edilmesi ve izlenmesi gerekebilir. Romatizmal hastalıkların belirtileri zaman içinde değişiklik gösterebilir.
Romatizmal hastalığı olan her hasta için kişisel bir tedavi planı yapılması gerekir. Başka bir hasta için yararlı olan ilaçlar ya da tedavi girişimleri sizin için uygun olmayabilir. Doktorunuz tarafından önerilmeyen tedavileri uygulamanız sizin için yararsız ve tehlikeli olabilir, uygun tedavinin yapılması gecikebilir.
Romatizmal hastalıkların bir bölümünde hastalık çok uzun süre devam edebilir. Bu hastalıklara müzmin (kronik) hastalıklar denir. Bu durumda tedavininin de uzun süreceğini ve verilen ilaçların hekim kontrolünde sürekli alınması gerektiğini unutmayınız. Yapılan tedaviler hastalığı tamamen yok etmese dahi günlük yaşamınızın ağrısız ve rahat olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Romatizmalı hastaların hastalıkları ve kullandıkları ilaçlar konusunda bilgi edinmeleri yaşamlarını olumlu yönde etkiler. Kullanılacak ilaçların olası yan etkilerinin bilinmesi yararlıdır.
Şarbon Enfeksiyon Hastalığı
Şarbon Bacillus Anthracis adındaki sporlu bir bakterinin oluşturduğu infeksiyon hastalığıdır.Genel olarak koyun,keçi,sığır,manda,deve,ceylan gibi ot yiyen hayvanlarda görülmekte ise de enfekte olan bu hayvanlardan çeşitli yollarla insanlara bulaşabilen bir hastalıktır.Gelişmiş ülkelerde oldukça nadir olarak görülen şarbon hastalığı son zamanlarda biyolojik silah olarak kullanılma potansiyeli yüzünden en çok söz edilen hastalıklardan biri olmuştur…
Nasıl Bulaşır?
Şarbon hastalığında bulaşma üç yolla olabilmektedir:
Deri yolu ile
Solunum yolu ile
Mide-Barsak sistemi ile
Bacillus Anthracis bakterisinin sporları toprakta 50-60 yıl gibi uzun süreler yaşayabilir.Bulaşma ciltteki bir sıyrıktan girerek, sporların solunması ile veya enfekte hayvanların etlerini yiyerek oluşmaktadır.İnsandan insana doğrudan bulaşması mümkün değildir.
Belirtileri Nelerdir?
Deri Şarbonu:Tüm şarbon olgularının yaklaşık 95 i bu formda görülmektedir.Enfekte hayvanların deri, kıl, yün gibi ürünleri ile temas eden kişilerin ciltlerindeki sıyrık veya kesiklerden bulaşmaktadır.Bulaşma olduğunda ciltte sinek ısırmasına benzer küçük kaşıntılı bir kabarıklık oluşur.1-2 gün içerisinde ortası siyah, çevresi kabarık1-3 cm çapında bir kabarcık haline dönüşür.Çevre alanlardaki lenf bezlerinde şişme görülebilir.2-3 hafta içerisinde kendiliğinden iyileşebilir.Tedavi edilmeyen vakaların ancak 20 sinde ölüm görülebilmektedir.Uygun antibiyotik tedavisi ile ölüm görülmesi çok enderdir.
Akciğer Şarbonu: Bakteri sporlarının solunum yolları ile alınmasını takip eden bir hafta içerisinde soğuk algınlığına benzer birtakım belirtilerle hastalık başlar.Ateş, yorgunluk, bitkinlik hali mevcuttur. Birkaç gün içerisinde soluk alıp vermede güçlükler başlar ve süratle hasta komaya girer ve ölür.
Gastrointestinal Şarbon Barsak Şarbonu: Hasta hayvanların etlerinin yenmesi ile barsak sisteminde iltihap oluşturur.Mide bulantısı, iştah kaybı, kusma, kanlı ishal oluşur. Karın ağrısı ve ateş vardır.Olguların 25-60 ın da hastalık ölümlesonuçlanmaktadır.
Korunma Yolları:
Hayvanlar mutlaka aşılanmalıdır.Hastalıktan ölen hayvanlar yenilmemeli, deri, yün vb ürünleri kullanılmamalıdır. Pişmemiş et yemekten kaçınılmalıdır. Son zamanlarda insanlarda kullanılmak üzere bir aşısı geliştirilmiş ve aşının etkinliğinin 93 olduğu rapor edilmiştir. Hayvanlar için geliştirilmiş şarbon aşıları insanlarda kullanılamaz.
Tanı Yöntemleri:
Tanı deri lezyonlarından, gaitadan veya solunum yolu salgılarından bakterinin görülmesi ve izole edilmesi ile konur.Ayrıca kanda özel antikorlar ölçülerek de teşhis konulabilir.
Tedavi: Tedavi erken dönemde yapılacak etkili antibiyotiklerle yapılmaktadır.
Etiketler: bakteri hastalığı, belirtiler, enfeksiton, hastalık, korunma yolları, nasıl bulaşır, şarbon, tanı, tedavi, teşhis