Sayfalar

25 Aralık 2007 Salı

Zeytin yerken alzheimer oluyoruz haberimiz yok

Zeytin yerken alzheimer oluyoruz haberimiz yok!

Zeytini, zehirli tekstil boyası ile veya demir sülfat gübresi ile karartıp satıyorlar.

'Kararsın, parlasın' diye zeytin havuzuna atılan demir parçaları alzheimer hastalığı yapıyor. Zeytin yerken alzheimer oluyoruz haberimiz yok. Bu kadarla da kalmıyor. 'Bozulmasın' diye de tenekelere antibiyotik atılıyor.



Avrupa'da tekstil boyamalarında bile 'kanserojen' özellikleri dolayısıyla yasaklanmış tekstil boyaları ile karartılmış zeytinler çarşı pazarda serbestçe satılıyor. Gerekli denetimler yapılmadığı için hızla yaygınlaşan hileli gıdalar sağlığımızı tehdit ediyor. Hilebazlar, yalnızca halkın sağlığı ile oynamıyor, sağlık kurallarına uygun imalat yapan dürüst firmaları da zor durumda bırakıyorlar. Piyasada yaptığımız araştırmalar sonucunda edindiğimiz bilgilere göre zeytin piyasasında yapılan sahtekârlıkların haddi hesabı yok.

Öyle bir boyuta varmış ki yasalara uygun, sağlıklı imalat yapan firmalar pazar kaybetmeye başlamışlar. Çeşitli hilelerle maliyeti düşürerek daha ucuz fiyatla 'parıl parıl' parlayan, hepsi kömür gibi kapkara boyalı zeytin satarak pazar paylarını genişletiyorlar. Bugün piyasada tekstil boyası ile boyanmış ya da demir sülfat gübresi ile karartılmış sofralık zeytinler, raf ömrünün uzaması için antibiyotikle işlenerek çarşı pazarda serbestçe satılıyor. Zehirli kansorejen maddelerle kirletilen zeytinlerin satışını engellemek için alınmış hiçbir önlem de yok.

Boyalı zeytinler önce Aydın - Akhisar yöresinde ortaya çıktı ve giderek kuzeye doğru yaygınlaştı. Sofralık zeytini boyamak için önceleri tekstil boyası kullanıldı.

Kanserojen olduğu için Avrupa'da, tekstil sektöründe bile kullanımı yasak olan 'oksidation fetroamin' boyası ile boyanan zeytinler pazara sürüldü. Bunlar hiçbir denetime takılmadan pazarcılar, bakkallar ve marketler eliyle tüketiciye satıldı ve afiyetle yendi. Boyalı zeytin hızla yayıldı. Çünkü, tüketici hepsi aynı renkte olmayan alacalı kara zeytini değil, parıl parıl parlayan, hepsi Erzurum oltu taşı gibi simsiyah olan boyalı zeytini, daha iyi sanarak tercih etti. İş çığrından çıktı, evinin altındaki beton havuzda kendi zeytinini salamuraya yatıran küçük çiftçiler bile zeytinlerini boyamaya başladı. Boyalı zeytin kasaba pazarlarında da satılır oldu. Ancak piyasada boya satan kimya firmalarının uyarısı üzerine zeytin boyamasında oksidation fetroamin kullanılmaktan vazgeçildi. Onun yerine çok daha ucuz fakat daha tehlikeli başka bir boya bulundu. Demir sülfatta arsenik var İthal tekstil boyası olan oksidation fetroamin biraz pahalı idi.

Ama demir çelik fabrikalarında atık olarak ortaya çıkan teknik demir sülfat çok daha ucuzdu. Fabrikalarda üretilen demir, sülfirik asitle işleniyor bu işlem sonucunda ortaya çıkan teknik demir sülfat tarlada gübre olarak kullanılıyordu. Tekstil boyasını bırakan bazı zeytinciler, şimdi 50 kiloluk çuvalını 12 - 15 milyon liraya aldıkları demir sülfatla boyama yapıyorlar. Zeytin havuzuna bir miktar bu maddeyi attığınız zaman havuzdaki tüm zeytin kapkara oluyor. Tüketici de hiçbir farklı renk tonu olmayan kömür gibi kapkara renkteki bu zeytini tercih ediyor.

Demir - çelik fabrikalarında tehlikeli bir atık madde olarak ortaya çıkan teknik demir, arsenik, civa, kurşun gibi ağır metaller ihtiva ettiği için kesinlikle gıdalarla temas etmemesi gereken bir madde. Çünkü vücutta biriken bu ağır metallerin son yılların moda hastalığı olan alzheimere yol açtığı düşünülüyor. Kendi kârları için sağlıksız üretimden kaçınmayan bazı üreticiler, kendilerini uyaran gübre bayilerine, 'Tarlada zeytin ağaçlarına dökeceğim' diye aldıkları demir sülfat gübresini, zeytin havuzlarına dökmekten hiç çekinmiyorlar.

Çünkü Tarım Bakanlığı ya da Sağlık Bakanlığı'nın bu konuda bir denetim yaparak kendilerini yakalamayacağını biliyorlar. Bu açıdan hiç kimsenin korkusu, çekincesi yok.

Tüketiciyi bekleyen bir başka tehlike ise antibiyotik. Havuzda tuzlu suda olgunlaşıp pazara gönderilmek üzere 18 kiloluk tenekelere konan zeytinlerin bozulmaması için pastörize edilmesi gerekiyor. Ama firmaların çoğunda pastörizasyon işlemi yapacak cihazlar yok. Bu nedenle pazara gönderilen zeytinlerin çabuk bozulmaması, raf ömrünün uzaması için, tenekelerin içine antibiyotik atılıyor. Böylece hiçbir şeyden haberi olmayan tüketici, zeytin yedikçe vücuduna antibiyotik yüklendiğini fark etmiyor bile.

Başta Sağlık Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı olmak üzere, devlet kuruluşları ve belediyeler de bu konulara duyarsız ve ilgisiz kalıyorlar. Geriye biz tüketicilerin dikkati kalıyor. Tabii dikkat edeceksek, neresine bakacağız, hangi ürün temiz, hangisi değil, bilmek gerekiyor. Tüketiciler olarak zeytinde ne yapabileceğimizi anlatmaya çalışayım.

Natürel kara zeytin, Oltu taşı ya da kömür gibi kapkara olmaz. Bazıları karadır ama bazıları da grimsi siyah, kızıl kahverengi gibi çeşitli renk tonlarındadır. Boyanmış zeytinlerin tümü ise aynı tonda kapkara olur. Aslında boyalı ile natürel olanı ayırmak çok zor bir iş değil. Alacağınız zeytini gözle muayene ederek bunu anlayabilirsiniz. Boyalı zeytinin çekirdeği de kapkaradır. Boya zeytine nüfuz eder, çekirdeği bile karartır. Natürel zeytinin çekirdeği ise kapkara değil, çoğu zaman grimsi siyah ya da kızıl kahverengidir. Bir de en önemlisi 'ucuz' diye pazarda, markette nerede olursa olsun açıkta satılan zeytinlere şüphe ile bakmamız lazım. Bunların görüntüsünü, rengini gözle kontrol edip çekirdeğine bakmadan almayın.

Firmalar sağlıksız üretimin nasıl yapıldığını, kimlerin yaptığını herkesten çok daha iyi biliyor. Boyalı ürünü daha iyi tanıyorlar. Bir kere onlar harekete geçmeli. Boyalı üretimleri şikâyet etmeliler. Kamu kuruluşları da bu gibi halk sağlığını tehdit eden konulara duyarlılık göstermeli. Ama görev Sağlık ve Tarım bakanlıklarının.

Alıntı: Milliyet Business, 7 Aralık 2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder